Tarih: 20.06.2024 20:22

İki Élin Balası İrfan Murat Yıldırım’ın Ardından

Facebook Twitter Linked-in

Her kim gelmiş dünyaya, dünyadan köçer géder, Elli, altmış ya yüz il, ahırda öter géder. Yahşı ad gazananlar, diridi(r)ler her zaman. Adları deyilecek köçseler de dünyadan. Firidun Hasarlı Öz İrfan Murat Yıldırım, 1963 yılında Iğdır’da dünyaya gelir. İlkokulu, ortaokulu Iğdır’da; Samsun’da başladığı liseyi ise Iğdır’da bitirir. Yıldırım, lisans öğrenimini Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde; Yüksek lisans ve doktora öğrenimini ise Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında tamamlar. İrfan Murat Yıldırım, Türk Dili Okutmanı olarak 1984-1996 yılları arasında Ege Üniversitesinde, 1993-1996 yılları arasında Varşova Üniversitesinde; Öğretim Üyesi olarak da 1996-2000 yılları arasında Kars Kafkas Üniversitesinde, 2000-2024 yılları arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesinde çalışır.

İrfan Murat Yıldırım, Türk dünyası, Azerbaycan Türkleri, İran Türkleri, Azerbaycan Türkçesi, Azerbaycan Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı alanlarında birçok kitap, makale ve bildiri yazar. Dr. Öğr. Üyesi İrfan Murat Yıldırım, Manisa Celal Bayar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalında görev yaparken 17 Mayıs 2024 tarihinde vefat eder. Bu makale Dr. Öğr Üyesi İrfan Murat Yıldırım’ın öz geçmişi, akademik hayatı, yayınları ve Türk dünyası ile ilgili çalışmaları hakkındaki bilgileri içermektedir. Dr. Öğretim Üyesi İrfan Murat Yıldırım’ın Öz Geçmişi: İrfan Murat Yıldırım, 08.05.1963 tarihinde devlet memuru Mehmet Ali Bey ile ev hanımı Rukiye Hanım’ın dokuz çocuğundan altıncısı olarak Iğdır’da dünyaya gelir. İlkokulu ve ortaokulu Iğdır’da; Samsun’da başlayan lise öğrenimini ise yine memleketi Iğdır’da tamamlar. Yıldırım, 1980 yılında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yükseköğrenimine başlar ve belirtilen bölümden “Türk Matbuat ve Neşriyatında Azerbaycan” başlıklı tezini de başarılı bir şekilde hazırlayarak 1984 yılında mezun olur. İrfan Murat Yıldırım, Atatürk Üniversitesinde yükseköğrenim gördüğü yıllarda Türk dünyasına olan ilgisi ve derslerdeki başarısıyla (daha sonra hayatında çok önemli rol oynayacak olan) Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ın dikkati çeker. Türk dünyasıyla ilgili çalışmaların Türkiye’deki öncülerinden Prof. Dr. Yavuz Akpınar, Kardaş Edebiyatlar Dergisi’nin yayımlanma hazırlıklarının yapıldığı günlerde ona da bazı görevler verir. Yıldırım, sonraki yıllarda da Kardaş Edebiyatlar Dergisi’nin yayımlanma sürecinin önemli aşamalarında merhum Av. İbrahim Bozyel’le birlikte Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ın en yakın çalışma arkadaşları arasında yer almayı başarır.

Dr. Öğretim Üyesi İrfan Murat Yıldırım’ın Öz Geçmişi: İrfan Murat Yıldırım, 08.05.1963 tarihinde devlet memuru Mehmet Ali Bey ile ev hanımı Rukiye Hanım’ın dokuz çocuğundan altıncısı olarak Iğdır’da dünyaya gelir. İlkokulu ve ortaokulu Iğdır’da; Samsun’da başlayan lise öğrenimini ise yine memleketi Iğdır’da tamamlar. Yıldırım, 1980 yılında Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yükseköğrenimine başlar ve belirtilen bölümden “Türk Matbuat ve Neşriyatında Azerbaycan” başlıklı tezini de başarılı bir şekilde hazırlayarak 1984 yılında mezun olur. İrfan Murat Yıldırım, Atatürk Üniversitesinde yükseköğrenim gördüğü yıllarda Türk dünyasına olan ilgisi ve derslerdeki başarısıyla (daha sonra hayatında çok önemli rol oynayacak olan) Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ın dikkati çeker. Türk dünyasıyla ilgili çalışmaların Türkiye’deki öncülerinden Prof. Dr. Yavuz Akpınar, Kardaş Edebiyatlar Dergisi’nin yayımlanma hazırlıklarının yapıldığı günlerde ona da bazı görevler verir. Yıldırım, sonraki yıllarda da Kardaş Edebiyatlar Dergisi’nin yayımlanma sürecinin önemli aşamalarında merhum Av. İbrahim Bozyel’le birlikte Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ın en yakın çalışma arkadaşları arasında yer almayı başarır.

İrfan Murat Yıldırım, Türk Dili Okutmanı olarak 1984-1996 yılları arasında Ege Üniversitesinde, 1993-1996 yılları arasında Varşova Üniversitesi Orientalistika Fakültesinde; Öğretim Üyesi olarak da 1996-2000 yılları arasında Kars Kafkas Üniversitesinde, 2000-2024 yılları arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesinde çalışır. Yıldırım, Öğretim Üyesi olarak çalıştığı üniversitelerde Ana Bilim Dalı Başkanı, Bölüm Başkanı, Enstitü Müdürü olarak da görev yapar.

Bu görevlerden bir kısmı şöyledir: Kars Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı (1996-1997); Kars Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü (1997-1998); Kars Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı İki Élin Balası İrfan Murat Yıldırım’ın Ardından 6 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE Başkanı (1996-2000); Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı (2000-2001). İrfan Murat Yıldırım, belirtilen görevlerinin yanında münferit ve müşterek olarak birçok eser hazırlar.

Bunlar arasında hiç kuşkusuz ki Azerbaycan Türkçesiyle, Azerbaycan Edebiyatıyla ve Azerbaycan Türklerinin tarihiyle ilgili olanlar ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Onun söz konusu çalışmaları arasında yüksek lisans öğrenimi sırasında büyük özveriyle hazırladığı ve sonrasında kitaba dönüştürdüğü Azerbaycanlı şehit Türk Şair Ahmet Cevat’ın hayatını, eserlerini ve şiirlerini konu alan Selam Türk’ün Bayrağına (Ahmet Cevat’ın Hayatı ve Şiirleri) adlı eseridir. Sovyetler Birliği Dönemi’nde yazdığı eserlerle Azerbaycan Türklerinin ve Türk dünyasının bağımsızlığı ve özgürlüğü uğrunda büyük mücadeleler veren, Anadolu’nun işgali sırasında birçok bölgeye “Gadaş Kömeyi” (Kardeş Yardımı) adıyla Azerbaycan Türklerinin Anadolu Türklerine yaptıkları yardımların ulaşmasını sağlayan Ahmet Cevat’ın bu uğurda tutuklanıp öldürüldüğü / şehit edildiği bilinmektedir.

Yıldırım’ın ülkemizde “Çırpınırdı Karadeniz”, “Çırpınırdın Karadeniz”, “Karadeniz Marşı” adlarıyla bilenen ve çok sevilip marşa dönüştürülen şiirin şehit şairini çalışması ve bunu kitaba dönüştürmesi elbette tesadüfi değildir. “Erdemli insanlar zoru olanı tercih edip başarabilen insanlardır”. Çoğu kimsenin Ahmet Cevat’ın adını bile anmaktan korkup çekindiği bir dönemde (Sovyetler Birliğinin varlığını sürdürdüğü bir zamanda) Azerbaycan’a gidip konuyla ilgili araştırma ve incelemeler yapmak, özveri ve cesaret ister. İrfan Murat Yıldırım, zor olanı tercih edip bu özveriyi ve cesareti gösterip zor olanı başarabilen nadir bilim insanlarından biri olmuştur.

İrfan Murat Yıldırım, Azerbaycan’da araştırma ve incelemelerini sürdürürken (hem Azerbaycan Türklerinin hem de Türk dünyasının önemli bir kısmının bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşmasında çok önemli rol oynayan, Azerbaycan’ın yakın tarihine “Gara Yanvar”, “Ganlı Yanvar” adıyla geçen) Sovyet Ordusu’nun 19 Ocak 1990 tarihini 20 Ocak 1990 tarihine bağlayan gece Azerbaycan topraklarını işgaline ve Bakü’de yaptığı katliamlara da tanıklık eder; bunun acısını derinden yaşar. Türkiye’ye döndüğünde de birçok yerde bu hususta konferanslar verir; Türk kamuoyunu ve ilgili makamların yetkililerini bilgilendirir. Gaspıralı İsmail’in “Dilde, fikirde, işte birlik!” parolasıyla ve (ilk kez 1918 yılında kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan) Mehmet Emin Resulzade’nin (31 Ocak 1884 - 6 Mart 1955) “Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez!..” veciz ifadesinin bilinciyle hareket eden İrfan Murat Yıldırım, Azerbaycan’da elde ettiği bilgi, bulgu ve belgeleri makalelere ve bildirilere dönüştürerek ilgililerine ulaştırır. Yıldırım, Hocası Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ın başkanlığında ve kılavuzluğunda Azerbaycan Türklerinin tarihinde önemli rol oynayan devlet adamı ve yazar Mehmet Emin Resulzade’nin külliyatının yayımlanmasında, Azerbaycan Türkçesinde yazılmış bazı önemli eserlerin Türkiye Türkçesine aktarılmasında / kazandırılmasında görev alır. Yavuz Akpınar, Sabahattin Çağın ve Fazlı Gökçek ile birlikte birçok eserin Türkiye’deki ve Türk dünyasındaki okuyucularla buluşmasına vesile olur: İrfan Murat Yıldırım, yukarıda künyeleri verilen makalelerinin yanında yurt içinde ve yurt dışında ulusal ve uluslararası nitelikli birbirinden özgün 30’dan fazla bildiri sunar. Bu bildirilerden birkaçının başlığı şöyledir: Ahmet Cevat Hayatı Sanatı Fikirleri Üzerine Değerlendirmeler, Türk Dünyası Edebiyatı Modern Azerbaycan Hikâye ve Romanında Halk Edebiyatı Tesirleri, Türk Dünyası Edebiyatı Modern Azerbaycan Hikâye ve Romanında Halk Edebiyatı Tesirleri Yusuf Vezir Çemenzeminli, Menemen Olayları ve Kubilay, Polonya da Türkoloji Faaliyetleri ve Xudaferin Dergisi, Azerbaycan Milli Şairi Ahmet Cevat’ın Türk Kurtuluş Mücadeleleri’ne Bakışı, Azerbaycan Batı Trakya Edebȋ İlişkileri, Yusuf Vezir Çemenzeminli’nin Hikȃyelerinde Azerbaycan’ın Toplumsal Hayatının Yansıması, Ahmet Cevad ve Türkiye, Ermenilerin Azerbaycan’da Gerçekleştirdikleri Katliamlar, Türk Matbuat ve Neşriyatında Azerbaycan, Ölümünün 20 yılında Yusuf Atılgan, Türk Dünyası Edebiyatı Azerbaycan Romanı, Yusuf Atılgan’ın Romanlarında Kahraman Tipolojisi, Türk Dünyası, Türkiye Azerbaycan Diplomatik İlişkiler Kronolojisi, Azerbaycan ve 20 Ocak Katliamı, Karabağ Hadiseleri, Azerbaycan Türkiye ve Ermeni Mezalimi, Hocalı Soykırımı, Türkiye’de Batılılaşma Hareketleri ve Laiklik, Mehmed Kemâl Bey’in Şehâdeti ve Ermenilerin Soykırım İddiaları, Avrupa’dan Türk Dünyasına Bakış, Katin Katliamı’ndan Hocalı Soykırımına, Karabağ Tarihi, Türk Dünyasının Dünü Bugünü ve Yarını, Türk Dünyası ve Azerbaycan, Kuzey ve Güney Azerbaycan, Tarihte Osmanlı Devleti Azerbaycan İlişkileri, Iğdır Bölgesine Yerleşen Azerbaycanlı Muhacirlerin Meydana Getirdikleri Edebiyat ve Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme. Günümüzde Türkiye üniversitelerinde Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümlerinde, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde görev yapan ve uzmanlık alanları Azerbaycan Türkçesi, Azerbaycan Edebiyatı, Türk Lehçeleri ve Edebiyatları olan “Doçent” ve “Profesör” ünvanlarına sahip pek çok bilim insanı bulunmaktadır. İrfan Murat Yıldırım, (belirtilen ünvanları ziyadesiyle hak etmiş olsa da) ne yazık ki kullanamamış ve Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümlerinde de görev yap(a)mamıştır. Ancak o, (Hocası Prof. Dr. Yavuz Akpınar’dan sonra) Türkiye’de Azerbaycan Türkçesini ve Azerbaycan Edebiyatını en iyi bilen; “Azerbaycan Türkçesini ise Türkiye’de en iyi konuşan bilim adamı”ydı. Çünkü o, Azerbaycan Türkçesini kitaplardan, hocalardan, derslerden değil; annesinden, babasından, ailesinden ve doğduğu coğrafyadan öğrenenlerdendi.

O, Türk dünyasını bir bütün olarak gördüğü için yalnızca Azerbaycan Türkçesi ve Azerbaycan Edebiyatı’yla değil; Türk boy ve topluluklarının tamamıyla ilgilenmiş ve onlarla ilgili yazılar yazmış; konferanslar vermiştir. Onun kitapları, makaleleri, bildirileri gibi Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesine aktardığı bazı makaleler ve edebî metinler (hikâyeler, şiirler) de buna tanıklık etmektedir. Yıldırım’ın farklı dönemlerde (bir kısmı daha Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuşmadan önce) Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesine aktardığı bazı makalelerin ve edebî metinlerin künyeleri şöyledir: Yıldırım, İ. M. (1983). Mirmuhsin, Fotoğraf. Kardaş Edebiyatlar - Üç Aylık Edebȋ Dergi, 8, 26-28, [Özbek Türkçesi nden Türkiye Türkçesine hikȃye aktarımı]. Yıldırım, İ. M. (1983). Firudun Hasarlı, Köçer Geder, Kardaş Edebiyatlar - Üç Aylık Edebȋ Dergi, 7, 40-43, [Azerbaycan Türkçesi nden Türkiye Türkçesine şiir aktarımı]. Yıldırım, İ. M. (1985). Mar Baycıyev, Tebessüm. Kardaş Edebiyatlar - Üç Aylık Edebȋ Dergi, 10, 30-38 [Kırgız Türkçesi nden Türkiye Türkçesine hikȃye aktarımı]. Yıldırım, İ. M. (1987). Akif Meherremof, “Arşın Mal Alan” Türkiye sahnesinde. (Rejisör Vagıf H. İbrahimoğlu ile mülakat), Kardaş Edebiyatlar - Üç Aylık Edebȋ Dergi, 17, 30-34, [Azerbaycan Türkçesi nden Türkiye Türkçesine söyleşi aktarımı]. Yıldırım, İ. M.(1991), Vagif Sultanlı, Kilitli Kapı, Kardaş Edebiyatlar - Üç Aylık Edebȋ Dergi, 19, 26-28, [Azerbaycan Türkçesi nden Türkiye Türkçesine hikȃye aktarımı]. Yıldırım, İ. M. (1991), Gabil’in Bakü Şehitlerine Mersiyesi, Kardaş Edebiyatlar - Üç Aylık Edebȋ Dergi, 19, 10-33, [Azerbaycan Türkçesi nden Türkiye Türkçesine şiir aktarımı]. Yeri gelmişken şunu rahatlıkla ifade etmek gerekir ki İrfan Murat Yıldırım, hayranı olduğu Mustafa Kemal Atatürk, Mehmet Emin Resulzade, Gaspıralı İsmail, Ahmet Cevat, Mikȃil Müşfik, Hüseyin Cavit, Mehemmed Hüseyin Şehriyar, Halil Rıza Ulutürk, Hüseyin Nihal Atsız… çizgisinde yol alan gerçek anlamda bir “Türk Dünyası Sevdalısı”, “Türkçü ve Turancı Bilim Adamı”ydı. İki Élin Balası İrfan Murat Yıldırım’ın Ardından 14 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE O, hiçbir mevkinin, makamın ve servetin değiştiremediği kişilerdendi. O, bu sebeple hiçbir zaman “Türk boy ve topluluklarına”, “Türk halkları”, “Türkȋ halklar”, “Türk lehçeleri”ne ise “Türk dilleri” diyenlerden olmadı.

O, “Türk dünyasında eğer bir birlik sağlanacaksa bu öncelikle Türkiye - Azerbaycan - İran - Gürcistan - Irak - Suriye ve Avrupa’da yaşayan ve Oğuz Türkçesi konuşan Türklerin birleşmesiyle sağlanacaktır!.. Biz elbette Kıpçak ve Karluk gruplarındaki kardeşlerimizi ihmal etmemeliyiz; onlarla sürekli iletişim hâlinde olmalıyız. Oğuz Türkleri olarak oluşturacağımız birliktelikle onlara örnek olmalı; sonra hepimiz Turan Ülküsü’nde birleşmeli ve bütünleşmeliyiz!” diyenlerin başında geliyordu. İrfan Murat Yıldırım’ın çalışmalarına öncelikli olarak Oğuz Türklerini konu etmesinin temelinde de bu gerçek yatmaktadır. Yıldırım, Türk dünyasında “Dilde, Fikirde, İşte Birlik!” ülküsünün gerçekleşmesinde iletişimin, basın ve yayın faaliyetlerinin önemini bildiği için bununla ilgili olarak iki bilimsel akademik projeyi hayata geçirmeyi başarır: “Azerbaycan Matbuatında Türkiye Azerbaycan Kültürel İlişkileri 1905 1920 Bibliyografya”, (Davut Şahin ile birlikte) “Türkiye - Azerbaycan Kültürel İlişkileri ve Molla Nesreddin Dergisi”.

Yıldırım, Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, Türk dünyası, Yeni Türk Edebiyatı alanlarında bilimsel ve akademik çalışmalar yaptığı gibi farklı üniversitelerde lisans, yüksek lisans ve doktora seviyelerinde öğrenciler yetiştirir. Yıldırım’n danışmanlığını yaptığı yüksek lisans öğrencileri ve çalıştıkları konular şunlardır: Gözdenur Erol, Emine Işınsu’nun Tarihi Romanları Üzerine Bir Değerlendirme, Mine Işınay, Sevinç Çokum’un Tarihȋ Romanları Üzerine Bir Değerlendirme, Asuman Gürman Şahin, Orhan Aras’ın Hayatı ve Romanları Üzerine Bir İnceleme, Sedef Ahenpençe, Nasir Mansurȋ’nin Avava Romanı Hakkında Bir İnceleme, Erdal Bolatkale, Külliyat-ı Emir Hamza İncelemesi, Fatmanur Görgöz, Orhan Pamuk’un Kar Romanının Düşünsel Yapısının İncelenmesi, Ümmühan Kayayurt, Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Mitolojik Unsurlar ve Fonksiyonları, Burak Akçay, Türkiye’de Tarihȋ Roman ve Abdullah Ziya Kozanoğlu (Hayatı ve Edebȋ Eserleri Üzerinde İnceleme) Merve Çakırel, Sevgül Yılmaz’ın Hayatı ve Eserleri Üzerine Bir İnceleme. Yıldırım’ın danışmanlığını yaptığı doktora öğrencileri ve çalıştıkları konular ise şunlardır: Asuman Gürman Şahin Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Şiirinde "Gurbet" Temi, İlyas Yakut, Elçin Hüseynbeyli’nin Hayatı ve Edebi Eserleri Üzerine Bir İnceleme, Elif Dinçer Yiğit Yaşar Nabi Dönemi Varlık Dergisinde Eleştiri (1933-1981), Fatih Yavuz, Türk Romanında Engelliler (1923-1938). Dr. Öğretim Üyesi İrfan Murat Yıldırım’la Kırk Yıl: Yukarıda öz geçmişinden ve akademik faaliyetlerinden bahsettiğim İrfan Murat Yıldırım’la olan arkadaşlık, kardeşlik ve dostluk ilişkisinin tarihi 1982 yılına kadar uzanmaktadır. 1982 yılında Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne öğrenci olarak kaydolduktan sonra Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında barınmak için de başvurmuş; 2. Yurt 12. Oda’ya yerleştirilmiştim. Oda toplam 4 kişilikti. Odadakilerin ikisi Tıp Fakültesi, (benimle birlikte) ikisi de Edebiyat Fakültesi öğrencisi idi. Odaya gittiğimde ilk tanıştığım kişi benden iki dönem önce Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kayıt yaptırmış olan ve eğitim öğretimine devam eden Iğdırlı İrfan Murat Yıldırım oldu. İrfan Murat Yıldırım, kaygılı ve ürkek bir şekilde odaya girdiğimde odanın ortasındaki masada çalışıyordu. Beni görünce “Gel gardaş, kime bahmışdın?” diye sordu. Ben de okula yeni başladığımı, bu yurda ve odaya yerleştirildiğimi söyledim. Ardından nereli olduğumu, hangi Cengiz ALYILMAZ 15 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE fakültede ve hangi bölümde okuyacağımı sordu.

Karslı olduğumu ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde okuyacağımı söyleyince de âdeta gözlerinin içi güldü; yerinden kalkıp yanıma geldi ve bana sıkı sıkı sarıldı. “Vayyy, benim canım gardaşım, hemşehrim gelmiş desene” dedi. Odada kendi dışında kimlerin kaldığını söyledi. Valizimi yerleştirmeme yardımcı oldu ve beni alıp kantine götürdü. Israrla yemek yiyip yemediğimi sordu. Tok olduğumu öğrenince de çay ısmarladı; çay içip okuyacağım bölüm, dersler ve yurt hakkında uzun uzun bilgi verdi. Lisede okurken Matematik Bölümünden mezun olmuş; Edebiyat Öğretmenlerimin yönlendirmeleriyle Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü tercih etmiştim. Bu yüzden de okuyacağım bölüm hakkında fazla bilgi sahibi değildim. Yurda yerleştiğim ilk gün Allah, sanki “beni karşılasın, bilgilendirsin, bütün kaygılarımı yok etsin” diye karşıma hemşehrim İrfan Murat Yıldırım’ı çıkarmıştı. İrfan Ağabey, kimilerine göre ilk bakışta ciddi ve soğuk bir görüntü arz ediyordu. Ancak bana ilk andan itibaren hiç de öyle gelmedi. İlk günden itibaren çalışmış olduğu masadan kalkıp bana gülerek gelmesi, beni kardeş sıcaklığı ve içtenliğiyle karşılayıp kucaklamış olması, bölüm ve yurt hakkında bilgiler vermesi benim gözümde onu ilk andan itibaren tanıdığım en sıcak ve en sempatik insanlardan biri hâline getirmişti. İrfan Ağabey, zorlandığım, okulu bırakma noktasına geldiğim ilk aylarda bana âdeta özel dersler verdi. İlk günlerde zorlandığım Osmanlıca metinleri okumanın ve yazmanın inceliklerini öğretti. Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları ile ilgili derslerini 3. sınıfta alıyorduk ancak ben Kiril alfabesini ve Türk dünyasının önde gelen şahsiyetlerini İrfan Ağabey’in sayesinde henüz 1. sınıftayken öğrendim. İrfan Ağabey mezun olduktan sonra Yavuz Akpınar Bey’in de yönlendirmesiyle İzmir’e gitti. İzmir’de, Kars’ta, Polonya’da, Manisa’da çalıştı. Tam 42 yıl boyunca irtibatımız hiç ama hiç kesilmedi.

O, yiğit, savaşçı, mizacı sert, kendi mert, adam gibi adamdı. Ne söyleyecekse korkmadan, çekinmeden, hiçbir hesap kitap içinde olmadan, dosdoğru söylerdi. Dürüsttü, sahtekârları sevmezdi; yiğitti, korkakları ve ödlekleri sevmezdi; vefalıydı, vefasızları hiç mi hiç sevmezdi. “Sahtekârlar”ın, “vefasızlar”ın, “satkınlar”ın, “korkaklar”ın, “ödlekler”in, “dönekler”in… yanına yaklaşmasına izin vermez; onların kendisi ve dostları hakkında söylediklerine de itibar etmezdi. Bu yüzden de seveni ve dostu azdı. Ben onun az olan arkadaşları ve dostları arasında yer almayı başaranlardandım. Sert bir mizaca sahip olsa da beni hiç ama hiç kırmadı; ben de onu hiç kırmadım. Belki de bunda çok erken yaşta kaybettiği Kardeşi Merhum Erman Yıldırım’ın yerine beni koymuş olması yatıyordu. “Cengiz, seni men, Erman Gardaşım’ın yerine goymuşum. Seninle gonuşanda senden sanki Erman’ın sesi, nefesi, samimiyeti gelir mene!..” diyordu. Bu yüzden olacak ki hem iş hayatında hem de farklı hususlarda beni aradığında veya ben onu aradığımda konuşmalarımız en az 1 saat sürerdi. Bu uzun konuşmalara eşlerimiz de çocuklarımız da alışmışlardı. Aile içinde yaşadığımız bazı sağlık sorunları özellikle de annemin rahatsızlığı yüzünden Ramazan Bayramı’ndan bu yana akademik çevreden kimseyle görüşemiyor; iletişim kuramıyordum. Annemi ziyaret etmek ve birkaç gün onunla vakit geçirmek için memleketim Kars’a gitmiş; 3 Mayıs 2023 tarihinde de Kars’tan dönmüştüm ancak aklım fikrim hep Kars’taydı. Aradan bir iki gün geçmişti; 6 Mayıs 2024 tarihinde televizyonda bir kanalda haberler verilirken “Ahmet Cevat’la ilgili bir enstitünün kurulmuş olduğunu” öğrendim. Bir arkadaşım konuyla ilgili haber metninin linkini bana gönderince ben de Ahmet Cevat’la ilgili tez hazırlamış, kitap İki Élin Balası İrfan Murat Yıldırım’ın Ardından 16 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE yayımlamış olan Ağabeyim İrfan Bey’e yönlendirdim. İrfan Ağabey, bana önce bir şeyler yazdı; sonra da aradı. Yine yaklaşık bir saat kadar konuştuk. Sesi pek iyi gelmiyordu. Sağlık durumunu sordum; çok hasta olduğunu, yüksek tansiyon ve şeker yüzünden beynine pıhtı atması sonucunda kısmi felç geçirdiğini, bir süre hastanede yatıp tedavi gördüğünü, şimdilerde 2 ay raporlu olduğunu, risk durumunun devam ettiğini söyledi. Rahatsızlığı sırasında yaşadığı sıkıntılardan, arkadaşlarından birkaçının hastalığına inanmadıklarından ve yaptıkları kabalıklarından bahsetti. Sonra sıra Ahmet Cevat Enstitüsünün kuruluşuna geldi. Çoğunlukla o konuştu; ben dinledim. Sanki hem içini dökmek hem de bana kendisinden sonra ne yapmam gerektiğini anlatmak ister gibiydi. İzmir’de, Kars’ta, Polonya’da, Manisa’da çalıştığı dönemlerde yaşadıklarını, kendisine yaşatılanları, Türk dünyasında gördüğü ilgiyi, Türkiye’de yakın ve uzak çevreler tarafından uğradığı haksızlıkları, vefasızlıkları, övüncü çocuklarını, kendisini hiçbir zaman yalnız bırakmayan vefalı eşini, ailesinin durumunu bir bir anlattı. Konuşmamızın sonunda kendisini fazla yormamasını, sağlığına dikkat etmesini, her şeyin iyi olacağını, isterse yanına gidebileceğimi, annemin rahatsızlığı yüzünden kendisini bir süre arayamamanın üzüntüsünü yaşadığımı; bundan sonra daha sık arayacağımı, mutlaka ziyaretine de gideceğimi söyledim. Güzel dileklerle vedalaşıp konuşmamızı tamamladık. Aradan birkaç gün geçmişti ki annem 9 Mayıs 2024 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştu; ben, eşim ve meslektaşım Semra Hanım’la birlikte Kars’a gittik. Tam bu sıralarda İrfan Ağabey’in sağlık durumu tekrar bozulmuş ve hastaneye yatırılmış. Acımı kendisiyle paylaşıp üzmek istemediğim için onu aramadım. Başsağlığı için şehir içinden ve dışından gidip gelenlerle ilgilendiğim için yorgun düşüp erken uyuduğum gün (17 Mayıs 2024) Yılmaz Özkaya beni aramış ve ulaşamayınca da mesaj bırakmış. Her zaman olduğu gibi sabahleyin çok erken uyandım; telefonumu kontrol ettiğimde neye uğradığımı şaşırdım. Acım ikiye katlandı; bir türlü vakit geçmek bilmedi. Saat 8.00’de önce Yavuz Akpınar Bey’i, sonra sırayla İrfan Ağabey’in oğlu İlteriş Kutluk’u, Yılmaz Özkaya’yı ve Iğdır’dan ortak dostumuz Aslantürk Akyıldız’ı aradım. Kendileriyle definle ilgili olarak neler yapabileceğimiz hususunda görüştük. Yaşadığım ciddi sağlık sorunları sebebiyle çok istememe rağmen cenaze törenine katılamadım. Necla Hanım, defin işleminin (İrfan Ağabey’in çok sevdiği) Manisa’da gerçekleşmesinin daha uygun olacağını söylediği için defin, Manisa’da Ay Yıldız Ehl[1]i Beyt Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Kırtık Mezarlığı’nda gerçekleşti. Dostlarının içi yandı; gözleri kan ağladı. Onun dostları Nazım Muradov, Orhan Aras, Selçuk Uysal, Emir Şıktaş, Zeki Şıktaş, Hakan Şıktaş, … gazetelerde, sanal yayın organlarında onunla ilgili yazılar yazdılar; vefat haberlerini ve taziye dileklerini paylaştılar. İrfan Ağabey’in ve benim ortak dostumuz ve kardeşimiz Nazım MURADOV da onun ardından (Yenisey Yazıtları’ndaki cümleleri hatırlatır şekilde) yazdığı şu mesajı bana gönderdi: Bilgeler bilgesi İrfan Murat Ağabey yiğit adamdı; İrfan Murat Ağabey, kendi üslubu, tarzı olan adamdı; İrfan Murat Ağabey, kökü tarihin derinliklerinde olan köklü, kömeçli koca çınardı; Öyle bir çınardı ki gölgesinde Türk dünyasından binlerce insan dinlenirdi. İrfan Murat Ağabey, meyveli bir ağaçtı; Barlı budaklarına küçük çocukların bile ulaşabildiği meyveli bir ağaç. İrfan Murat Ağabey, iyi bir eş ve iyi bir babaydı. Eşi Necla Abla ile çocukları İlteriş Kutluk ve Azer İlay onun gözünün ışığıydı. Otuz yıldan beri Büyüğüm, Ağabeyim: “Sen heç getmeye telesme, Cengiz ALYILMAZ 17 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE Bey oğluna ve hanım gızına toy edecek; Dostlarını başına yığacak, Duzlu çöreklerinle bizleri neşelendireceksin” dedik; Ama sen bizi dinlemedin; gene bildiğini yaptın; her zamanki gibi acele ettin!..” Allah sene rehmet etsin… Bengü durağın cennet olsun… Foto 15: Yıldırım Ailesi’nin Anı’da çekilmiş bir fotoğrafı (Foto: İ. M. Yıldırım Arşivi) İki Élin Balası İrfan Murat Yıldırım’ın Ardından 18 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE [Orhun Yazıtları’ndaki (Köl Tigin Yazıtı Kuzey 10-11) ve Yenisey Yazıtları’ndaki (E 28 / Bars Kağan Yazıtı) cümleleri de hatırlayarak] İrfan Murat Yıldırım Ağabeyim için benim de gönlümden ve dilimden şu cümleler dökülüverdi: esiz esiz eçim akam irfan murat kergek boltı altmış artukı bir yaşınta adrılu bardı élinge bökmedi éli katunı oglı kızı takı anga bökmedi élinge ingen yüki ilez tüşürdi men özüm sakıntım körür közüm körmez teg bilir biligim bilmez teg boltı birok özüm ança sakıntım öd tengri yasar kişi oglı koop ölgeli törimiş ança sakıntım közde yaş kelser tıda köngülte sıgıt kelser yanturu sakıntım irfan akam, bögü bilge bakşım orunıng uçtmak bolzun… Ne yazık!... Ne yazık!... Ağabeyim İrfan Murat vefat etti / kuş olup gitti. Altmış bir yaşında (bu hayattan) ayrıldı. Ülkesine doymadı; Ülkesi, eşi, oglu, kızı da ona doymadı. Ülkesine deve yükü acı(lar) bıraktı. (Onun ölümü yüzünden) ben kendim (de) (üzülüp) yas tuttum; Gören göz(ler)im görmez gibi; bilen aklım bilmez gibi oldu. Ama kendim şöyle düşündüm: Zamanı Tanrı tayin eder; insanoğlu (ise) hep ölmek için yaratılmış. Öyle düşündüm. (Öyle düşündüğüm için) göz(lerim)den yaş geldiğinde engel olarak gönl(üm)den feryat / isyan geldiğinde içime atarak yas tuttum. İrfan Ağabeyim, Bilge Öğretmenim, yerin cennet olsun!.. Foto 16, 17: İ. M. Yıldırım’ın son zamanlarda çekilmiş iki fotoğrafı (Foto: İ. M. Yıldırım Arşivi) Cengiz ALYILMAZ 19 Bürküt Türk Dünyası Dergisi, 3(1), 2024, 1-20, TÜRKİYE Sonuç ve Öneriler · Dr. Öğr. Üyesi İrfan Murat Yıldırım, Türk dünyasının birlik ve bütünlüğü uğrunda ömür tüketmiş, (davul zurna çaldırmadan, yaptıklarını birilerinin gözüne sokmadan) her şeyini Türk devlet ve topluluklarının birliği, bütünlüğü için harcamış olan emektar ve vefakâr bir bilim ve dava adamıdır. · İrfan Murat Yıldırım’ın hayatta iken kıymetinin bilindiği; ondan, onun eserlerinden ve düşüncelerinden yeterince yararlanıldığı ne yazık ki söylenemez. Türk dünyasıyla ilgili kongre, konferans ve sempozyumlara hak ettiği hâlde yeterince çağrılmaması, yaptıklarının ve yazdıklarının göz ardı edilmesi, onun vefatının bile ilgili resmî kurum ve kuruluşların sayfalarında haber yapılmamış olması, basın yayın organlarında ölüm haberine yeterince yer verilmemesi de bunun en açık kanıtıdır. Birçok insanınki gibi onun kıymetinin de ölümünden sonra anlaşılacağına şüphe yoktur. Ona yaşarken dünyayı dar edenler, varlığına bile tahammül edemeyenler, kalemini kırıp ipini kesenler, (Ramiz Rövşen’in “Üz tutduğum adamlar” 1 başlıklı şiirinde de ifade ettiği gibi) kim bilir belki de pişmanlık duyup ölümünden sonra da olsa yeniden onun gönlünü alıp dostu (!) olacaklardır: Üz tutduğum adamlar da Üzüme durdular menim. Bir guyuya salladılar İpimi gırdılar menim Yalandan yaş ahıtdılar Kefenimi tohutdular, Yasinimi ohutdular, Duamı gıldırdılar menim. O guyu nece dardı, dar! Men çıhanda mat galdılar, Yene könlümü aldılar, Dostlarım oldular menim. · Türkiye’deki, Azerbaycan’daki, ve Türk dünyasındaki gerçek arkadaşları, dostları ve yakınları tarafından İrfan Murat Yıldırım için anma programları düzenlenmeli; onun adına bir armağan kitap hazırlanmalı; makaleleri ve bildirileri bir araya getirilip basılmalı; ondan kalan eşyalar, otantik dokümanlar ve çok sevdiği birbirinden değerli kitapları (Iğdır’da veya Manisa’da) bir ev satın alınarak ev müzesine çevrilip ilgililerinin istifadesine sunulmalıdır. Prof. Dr. Cengiz ALYILMAZ Bursa Uludağ Üniversitesi calyilmaz@gmail.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —