8945,8%0,42
34,28% -0,02
37,10% 0,13
3055,69% 1,07
5007,29% 0,00
Rektör Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, kurucusu olduğu Ardahan Üniversitesinin kuruluşunu ve varoluş sürecini ‘Mimar Levent Aksüt’e Veda’ konulu yazısı ile dile getirdi
Kaleme aldığı yazısında mücadelesini ‘Kuşlar Ölür, Akılda Kalan Uçuştur’ başlığıyla anlatan Ardahan Üniversitesi kurucu rektörü Rektör Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Ardahan Üniversitesine 2008 yılında kurucu rektör olarak atandığında, doğru dürüst oturacakları bir odaları dahi olmadığını hatırlattı.
Bu yüzden ulusal gazetelerin “Hayalet Üniversite”, “Fıkra Gibi: Binası, öğrencisi, hatta tabelası olmayan okulun rektörü ve dekanı var!” diye başlık attıklarını da hatırlatan Korkmaz, “Bu duruma elbette çok üzülmüştüm ama haber doğruydu; tabelamız dahi yoktu. Kafkas Üniversitesinden kalma bir MYO vardı ama o da valiliğin tahsis ettiği derme çatma binalarda sığıntı gibi duruyordu.
Asıl sorun dönemin Ardahan Valisinin de beyanıyla; Ardahan il olduktan sonra yapılan 32 devlet binasından 28’i çürük ve boştu. Böylesine çürümüş bir yapı anlayışının olduğu bir yerde üniversite kurmanın ateşten bir gömlek olduğunu çok iyi biliyordum. Bunun için yerel veya ulusal düzeydeki tecrübelerden çok uluslararası düzeyde başarılar kazanmış bir akla ihtiyacım vardı. Ama devletin bu düzeydeki bir aklı üniversite kurmaya davet edecek kadar ödeneği yoktu. Sıfırdan kurulacak bir üniversitenin tüm mimari ve fizibilite çalışmaları için 2009 yılı bütçesine toplam 55 bin Tl konmuştu. Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odasından; içinde 3000 kişinin ders görebileceği 1 fakülte binası, 64 lojman ve 1 rektörlük konutundan oluşan toplam 41 bin metrekare kapalı alan projemiz için teklif istedik. Bize 660 bin tl + KDV tutarında hesap çıkardılar. Yani sunulan teklif, proje için Devlet Baba’nın bize ayırdığı bütçenin 12 katından fazlaydı. Kampüs sorunları dolayısıyla 2 yıllık proje harcamalarını birleştirdiğimizde bile istenen rakam6 kattan fazla bir meblağ gerektiriyordu. Yeterince kaynak olmayınca eldeki imkanlarla ancak eski hazır projeler uygulamaya konuyor ve güya devlet tasarruf etmek yerine iyice zarara uğruyordu. 28 çürük devlet binasının olması, yapılaşmadaki çürümenin, yapılaşma zihniyetine de bulaştığını gösteriyordu ve neredeyse herkes bunu kanıksamıştı.
Oysa ben, kurucu rektör olarak; kampüs binalarımızın kültürel dokularımızdan etkilendiği kadar Amerika ve Avrupa’da gördüğüm o görkemli yapılara da benzemesini istiyordum. Çünkü mekanın ruhunun insana geçtiği biliyor ve insanların içinde yaşadıkları mekanlara dönüştüklerine inanıyordum. Hatta bu konuda “Romanda Mekanın Poetiği” başlıklı bir de yazı yazmıştım. Bu yüzden uluslararası başarıları olan üst düzey bir akla ihtiyacım vardı. TMMO’nun teklifine bile ütopya gibi bakarken en az bu teklifin iki katına çıkacak bir uluslararası tecrübeyi nasıl ikna edecektim.
İstanbul’daki dostlarımızdan, bana uluslararası nitelikteki bu tecrübeyi bulmaları konusunda yardım istedim. Kendisi de Yüksek Elektrik Mühendisi olan sevgili yeğenim Ensar Korkmaz, bana UMO Mimarlık’ın Sahibi Mimar Levent Aksüt beyi buldu ve irtibatlandırdı. Levent bey ile telefonda görüştük ve kendisini Ardahan’a davet ettim. O zaman 78 yaşında idi. Büyük bir heyecanla geldi ve bitmez bir enerji ile iki gün projeyi konuştuk. Amerika ve Avrupa’da ödülleri olan büyük projeler yapmış dünya çapında bir mimardı. Ayrıca iyi yetişmiş bir entelektüeldi; dünya mimarisinin çağlara ve toplumlara göre geçirdiği evrimi felsefi olarak konuşuyor ve bana öneriler sunuyordu. Daha sonradan çok iyi keman çaldığını, İngilizce, Rusça ve İtalyanca şarkılar söylediğini de öğrenecektim.
Tam aradığım mimar Levent Aksüt idi. Ancak sıra bütçeye gelince ve bizim iki yıllık biriktirim ile ancak 110 bit tl verebileceğimizi öğrenince bütün ipler koptu; önce şaka yaptığımı sandı, sonra büyük bir kırgınlıkla masadan kalktı ve “Sayın rektör, bu kadarcık bir meblağ ile bir lojman projesi bile yaptıramazsınız. Benimle dalga mı geçiyorsunuz. Biz milletlerarası mimari müsabakalar kazanmış bir firmayız. Teklif ettiğiniz meblağ, benim gidiş geliş yol ücretlerimi ancak karşılar. Bu işleri bir rektör olarak sizin bilmeniz gerekir. Paranız kadar hizmet alacaksınız.” Ve yarı öfke, yarı hayal kırıklığı ile oteline döndü. O gece ihtiyardan yediğim fırçanın ve çaresizliği sonuna kadar duyumsamanın huzursuzluğu ile uyuyamadım.
SÖZÜN GÜCÜ
Sabah erkenden ihtiyarın kaldığı otele gittim: Kahvaltı salonunda idi ve hala şaşkınlığı geçmemişti. Birlikte kahvaltı yaptık ve zamanı varsa ona Ardahan’ı gezdirmek istediğimi söyledim; gönülsüzce kabul etti. Benim o zaman şoför Yüksel’in “Hocam kapıya yaslanmayın, açılabilir.!” diye uyardığı eski bir Anadol makam aracım vardı. Kimseler uyanmadan Ardahan’daki bütün çürük yapıları bir bir gezdirip ona izah ettim. Bu sefer daha bir şaşırdı ve devletin içine düşürüldüğü bu kötü vaziyetten çok üzüldü; “Yazık… Ama benim yapabileceğim bir şey yok. Olan olmuş maalesef. Ben burada çalışamam zaten.” deyip vedalaşmak üzere elini uzattı. O sırada elini tutup “Devletin düşürüldüğü durumu görüyorsunuz. Eğer burada bana yardım etmezseniz, Ardahan Üniversitesinin durumu da bunlardan farksız olmayacak.” dedim. Garip bir tevafuk veya tesadüf ne derseniz deyin o zaman, tabelası yan kaymış bir “X Yapı Denetim Firması”nı da gördü ve muzip bir gülümsemeyle; ”Sayın Rektörüm, bu işler beni ilgilendirmez. Hoşça kalın!” dedi ve ayrıldı.
Bazı sözler insanların yüreklerine ekilen tohum gibidir. İhtiyar kurt, her ne kadar göstermese de sözlerimden ve gördüklerinden derin etkilenmişti.
Kampüsümüzün projeleri için farklı alternatifler ve destekler aramaya başlamıştım ama aklım ve gönlüm hep o yaşlı kurtta kalmıştı. Birkaç öneriyle farklı mimar profesörler vs geldi. Hiç birine ısınamadım. Söyledikleri, benim “Aşkım!” dediğim ve uğruna savaştığım kampüsümüzün ruhuna uygun bir proje ortayla koyamıyor aksine birbirinin kopyası kümes-vari çizimler yapıyorlardı. Oysa biz onunla Mimar Sinan’dan da esinler taşıyan Kafkas iklimine, ruhuna uygun görkemli, modern binalar yapacaktık.
KUL SIKIŞMADAN HIZIR YETİŞMEZ
Halkımızın bilgeliğini yansıtan özlü sözlerimizden biri de “Kul sıkışmadan Hızır imdada yetişmez!” dir. Bu söz, bir sorunun en tepe noktasının çözüme en yakın nokta olduğunu da vurgulayan bir diyalektik sürece işaret eder. Levent bey, yaklaşık 1 aylık bir süreden sonra bir gece beni aradı ve hal hatır sorduktan sonra “Rektör bey, oradaki durum beni çok üzdü. Buraya geleli beri rahat değilim. Devlet sizi çok yalnız bırakmış ama isiz iyi bir insana benziyorsunuz. Bu hafta İstanbul’a gelebilirseniz konuşuruz, belki bir çözüm üretebiliriz” dedi. Hafta sonu İstanbul’da bu sefer ben onun konuğu oldum. Boğazdan gelirken bir yalı gösterdi. “Ben bu yalıda büyüdüm. Bu ülkeyi seviyorum. Bir vatan borcu olarak sana yardım edeceğim…” dedi ve gerçekten yol masraflarını ve tali projelerini vs çizdirmek için bile yetmeyecek bir meblağ ile Ardahan Üniversitesinin mimarlık bütün projelerini üstlendi. 110 bin Tl net ücret ödeyecektik ama bizim Strateji Daire Başkanlığı KDV’yi de 110 bin Tl’nin içine dahil etmişti. Daha sonra bunu öğrenince yüz yüze bakıştık, o anki mahcubiyetimi anlatamam.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN
O zaman 79 yaşında bulunan Mimar Levent Aksüt, sınıf arkadaşı Yaşar Marulyalı -sağlıklı uzun ömürler diliyorum- ile kurduğu ve uluslarası düzeyde zirvelere taşıdığı UMO Mimarlık şirketinin iki ortağından biri olmasına rağmen, bütün projeleri benim önerilerim doğrultusunda kendi tasarlıyor, çiziyor, İstanbul’dan Ardahan’a ayda bir defa gelerek bizzat kontrol ve takip ediyordu. Temeline, Ahmet Yesevi Ocağından getirdiğim toprağı kardığımız Fen-Edebiyat Fakültesi binamız, Mimar Sinan’ın havalandırma ve yalıtım sitemi esas alınarak yapılmıştı; geniş ve ferah sınıflarda sürekli temiz hava sirkülasyonu oluyor; ağır hava uygun aktarımla yukarı çatı katında toplanarak izolasyon sağlıyordu. Bu binamız, Kafkas dağlarındaki yeşil ormanlık alana konmuş beyaz bir kuğuya benziyordu. Yaklaşık üç bin kişinin öğrenim göreceği derslikler, 500 kişilik tam teşekküllü bir konferans salonu, bütün ocak/fırın donanımlarıyla tam tekmil bir yemekhane, sığınma yerleri, soğuk hava depoları, kantin ve kafeteryaları ile 9 şiddetindeki bir depreme dayanıklı mini bir kampüs oluşturduk.
Bütün bunları yaparken bir taraftan da içten içe kendimizi, dostluğumuzu da inşa ettiğimizi sonradan öğrendim. Zira, zenginliğin yüreğini nasırlaştırmadığı dünya güzeli bir insanı kazanmıştım. Babacan tavırlı bilgeliği ile bana da yol gösteriyor ve hayat dersleri veriyordu. Kampüsümüz bu kutlu misyonla büyüyüp Yenisey Yerleşkesi adını aldı.
EMEK, İNSANI İÇTEN ÖRER VE ÇEVRESİYLE AYNİLEŞTİRİR
Üniversitemiz bu kutlu misyon doğrultusuna büyüdü ve tarihsel köklere atıf olarak Yenisey Yerleşkesi adını aldı. Levent Aksüt Bey de bu büyümenin ve kökleşmenin bir parçasına dönüştü; o da ARÜ Ailesinden oldu.
Harvard Üniversitesi ile birlikte yaptığımız ve dünyada ses getiren Tehlike Altındaki Diller adlı uluslarası sempozyumda, o da kemanı ile katıldı ve akşam konuklarımıza Türkçe, Rusça., İngilizce ve İspanyolca şarkılar söyledi. Dünyanın dört bir yanından gelen ünlü akademisyenler, bu zenginlik karışında şaşırıp kaldılar ve çok memnun oldular.
Sonsuzluğua uçarken İşte bugün böylesine destansı bir mücadelenin kahramanını toprağa emanet ettik. Tam 94 yaşında idi. Son ana kadar yaşama umudu, dostlarına olan ilgisi, memleket değerlerine ve insanlığa olan saygısı devam etti. Bir hafta önce görüştüğümüzde “Yeni bir üniversite daha kuracağız.” dedim şaka ile. “Sen varsan sonuna kadar ben de varım! Üstelik artık tecrübeliyiz de…” dedi. Bu sözlerin de bir veda olduğunu şimdi anlıyorum.
Emek harcamadan sahiplendiği şeylerle övünen namertlerin çoğaldığı böyle bir zamanda; Mimar Levent Aksüt, erdemli bir duruşun adıdır. Saygı ve rahmetle andığım değerli dostumu, Sonsuzluğun Sahibi’ne emanet ederken, bütün bunların bilinmesini istedim. Logomuzda söylediğimiz gibi “Ölüm varsa ona karşı merdane durmak gerekir…” dedi.
Tacettin Durmuş/serhat Birikim/Kars