Tam çeyrek yüzyıl geçmiş Gölcük-Yalova depreminin üstünden. On binlerce canımızı yitirdiğimiz, yüzbinlerce binanın yıkıldığı o depremi Bursa Çekirge SSK Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı olarak tüm ayrıntılarıyla yaşadım. Yıkıntıların altından gelen ceset kokularını duydum. Elimden geldiğince yaralı halkıma yardımcı olmaya çalıştım. Askerlerimizin kurduğu çadırlarda hekimlik yaptım. Ağlayasım geldi, isyan edesim geldi…
O depremdeki ölümlerin ve yıkılmaların ana nedenlerinden birisi, üç yıl önce geldiğim Karabük’te öğrendiğim demir ve çelik gerçeği idi.
Bu güzel ülke birçok kahramanıyla, güzel insanla tarihe iz bırakmıştı ama onlarca yıldır siyaset sahnesinde kendisine ihanet edenleri adam sanıp iktidar yapmış, onlar öldükten sonra da adlarını yollara, bulvarlara, havaalanlarına koymuş, ölüm yıldönümlerinde resmi törenler düzenlemiş, aynı politikaları sürdüren birileri de arkalarından timsah gözyaşları dökmüştü.
Türkiye demir çelik sektörü Turgut Özal’ın başını çektiği bir ekip tarafından, dışa bağımlı bir ekonomi için, emperyalizmin ülkemizdeki sömürü mekanizmalarını karşısındaki engelleri kaldırmaya ve tüm ülkeyi onların soyup sömürmesine uygun kılmaya çalışan 24 Ocak kararları gereği bir özelleştirme sürecine sokulmuş, kamunun bu alandaki payının hızla azaltılabilmesi amacıyla da 1991 yılında demir çelik sektöründe bir grev oyunu oynatılmıştı. Çelik İş Sendikası Genel Başkanı değerli mücadele insanı Metin Türker açıkça söylemişti bana; “Doktor, orada bizi oyuna getirdiler!”
Karabük-İskenderun-Ereğli’de Kuvayımilliye armağanı olarak, 1932 yılında İnönü’nün oraya ziyaretinden sonra davet edilerek ülkemize gelmiş Sovyet ekibinin önerileri ile kurulmuş, cevherden çelik üreten, “Fabrika yapan fabrikalar” olarak onlarca yıl çalışmış koca kuruluşlar sonunda özelleştirilerek kapatılmış ve o özelleştirme kararının altına da bir Sosyal Demokrat Parti başkanı, Tansu Çiller ile birlikte imza atmıştı.
Gölcük Yalova depreminde benim de tanığı olduğum, kumdan kaleler gibi yıkılan yapıların birçoğunda, ABD’den ithal edilen hurda demirle Ege kıyılarında pıtırak gibi açılmış izabelerde üretilen dayanıksız çubuk demir kullanılmıştı. Türkiye, emperyalist ABD’den en çok hurda demir ithal eden ülkelerin başında geliyordu ve bu politikalar neredeyse hiçbir dirençle karşılaşmadan, sosyal demokrat geçinenlerin de katkısıyla uygulamaya konmuş, çelik piyasası emperyalizmin ve ortaklarının eline geçmişti.
Çeyrek yüzyıl geçti o depremin üstünden ve biz insanımıza ihaneti sürdürdük. Salt müteahhitler para kazansın, aracılar vurgun vursun diye inşaata açılmaması gereken alanlara blok blok binalar kurduk, yeterli denetim yapılmadan güngörmez sokakları çeviren yapılara insanlarımızı doldurmayı sürdürdük ve 6 Şubat 2023 günü doğanın bir sillesini daha yedik. Maraş’tan Hatay’a on bir ilimizi kapsayan bir alanda yine on binlerce insanımızı kurban verdik depreme. Bu kez 199 depreminde çadırlarımızı kurmuş askerler de çekilmişti alandan ve o depremin fedakâr kuruluşu Kızılay bir bezirgân kurumuna dönüştürülmüş, vatandaşına çadır satan duruma getirilmişti.
Bu ne aymazlıktır, bu ne hiç utanması olmayan bir ihanettir!
Bu işin lamı cimi yok, kıvırtması yok!
Japonya’da, Şili’de, bizdekinden çok daha güçlü depremler sırasında bizim can kaybımızın yüzde biri bile yaşanmıyor.
Depremlerde yitirdiğimiz canların asıl sorumlusu, kendi üç kuruşluk kârları ve iktidarları için emperyalist tekellerin önünde takla atan müteahhit ve soyguncu şebekeleridir, dini siyasete alet ederek her türlü alicengiz oyununu oynayarak insanlarımızı kendi politik geleceklerinde bir araç olarak görenlerdir, ölürlerse ölsünler diyenlerdir, bu bezirgân ihanetidir!
Türkiye solu, halktan yana olduğunu söyleyenler de bu gerçekleri halka anlatmakta yetersizler, kırk parçaya bölünmüş sosyalist geçinen örgütlerde gözlerimizin içine kendi parti bayraklarını sokmaya çalışmaktan öte bir şey yapabildikleri yok; sosyal demokrat CHP de emperyalizm ortağı Finans Kapital, Tefeci Bezirgân çeteleri karşısında yeterince dik durmayı, halktan yana bir politikanın gereklerini yerine getirmeyi, seçenek yollar üretebilmeyi başaramıyor.
Bize düşen, kendi çevremizde elimizden geldiğince birleştirici, birlikte direnişi örgütleyici bir davranış yoluna girmektir. 6 Şubat Depremi sırasında kendi üyesi Servet Sarıçam’ın kamyonuyla Ardahan’dan Adıyaman’daki ODTÜ Mezunları Derneği yerleşimine, doğrudan ihtiyaç sahiplerine gönderilmek üzere bir kamyon dolusu temizlik, giysi, barınma malzemesi gönderen Dursun Akçam Vakfı üyelerine gönül dolusu teşekkürler…
Asıl önemli olan deprem öncesinde gerekli bilincin oluşması için çalışmaktır; bezirgân politikaların ipliğini pazara çıkarabilmek, halkın geleceği için birleştirici, seçenek yollar gösteren bir politika üretebilmektir.
Gününüz aydın ve depremsiz olsun değerli dostlar.