Bir yıla yakın sürmüş Çanakkale Savaşı’nda en ağır düşman saldırısı 18 Mart 1915 günü denizden yapılmış, var gücüyle saldırmış emperyalist ordu donanması ve çıkarma araçları yurdunu savunan kahramanların ölümüne direnişi karşısında bozguna uğrayıp geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Çanakkale’yi savunanlar 18 Mart günü, Çanakkale ve Marmara Boğazlarını ele geçirip müttefiki Rusya ile buluşmak isteyen İtilaf Kuvvetleri’nin kendilerinden teknik donanım ve silah gücü bakımından kat kat üstün güçleri ve gemileri karşısında yeni bir destan daha yazdı. Tıbbiye 5. Sınıfı tümden şehit oldu o savaşta.
Bu savaş, yüzlerce yıldır sürmekte olan imparatorluk savaşlarına göre çok farklı bir anlam taşımaktaydı… Bu savaş, Osmanlı Ordusu’nun bir Türk Ordusu’na dönüşme savaşı gibidir. Bu savaşta, Alman Emperyalizmi ile işbirliği yapmış Enver Paşa ve İttihat ve Terakki’nin yönlendirdiği Osmanlı ordusu içinde Sarıkamış’ta 90.000 vatan evladının kara ve soğuğa kurban verilmesine yol açmış anlayışa ve müttefik Almanlar’a karşı farklı bakmaya başlayan Türk subayları ile Anadolu’nun onlarca yıldır cepheden cepheye koşmuş üretici köylüsü arasında farklı bir yakınlık kurulmaya da başlamıştır…
Bu savaşın arka planında yaşanan bir gerçek de, burada durdurulan müttefik donanmasının Rus Çarlığı’yla ilişkisinin kesilmiş olması ve 1917 Sovyet Devrimi’ne giden yolun açılmış olmasıdır. Rusya’daki devrimden sonra kurulan Sovyetler Birliği, önce Kafkasya, sonra Batı ve Güney Anadolu’da başlayacak Kurtuluş Savaşı’nın ve savaş sonrasındaki genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük destekçisi ve dostu olacaktır.
Bu savaşın çok önemli sonuçları arasında, 1 Haziran 1915 tarihinde Anafartalar ve Conk Bayırı kahramanı olarak yarbaylıktan miralaylığa yükselmiş Mustafa Kemal ile Kerevizdere’de Binbaşı rütbesi takmış Saffet Arıkan’ın tanışmaları ve Gâzi Mustafa Kemal’in 10 Kasım 1938 tarihinde sonsuzluğa göçüşüne kadar çok önemli bir dostluk ve yol arkadaşlığı içinde bulunmaları da vardır.
Mustafa Kemal, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra çok parlak işler gerçekleştirmiş bakan Mustafa Necati’nin genç yaşta ölümü nedeniyle eğitim alanında çok önemli bir gelişme olmaması nedeni, Anadolu köylüsünün eğitim sorununa çözüm bulabilme kaygısı içinde 10 Haziran 1935 tarihinde silah arkadaşı, “Atatürk” sözcüğünün de isim babası Saffet Arıkan’ı Maarif Vekili olarak atayacaktır. Saffet Arıkan da %80 i okuryazar bile olmayan ülkenin ilköğretim sorununu çözebilmek için bir köylü çocuğu olan İsmail Hakkı Tonguç’u 03 Ağustos 1935 tarihinde İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirecektir. Bu atamaya karşı iktidar partisi içinden ve bürokrat çevrelerden gelen tepki üzerine de atamanın “Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi içinde” yapıldığını söyleyerek kendisini savunacaktır.
İsmail Hakkı Tonguç’un kurucusu olacağı enstitülerden Çifteler Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı, on altı yıl cepheden cepheye koşup kan dökmüş, sonunda yırtık, yamalı ve bitli bir köylü olarak yoksulluğuna dönmüş bir babanın oğlu olan Talip Apaydın’ın canlı tanıklıklar ve babasının anlattıkları üzerinden hareketle yazdığı “Toz Duman İçinde”, “Köylüler”, “Vatan Dediler” üçlemesinin köylü kahramanları, Molla Mahmut, can yoldaşı Haceli ve Kurtuluş Savaşı’na gönüllü olarak katılmış diğer Tacım köylüleri Çanakkale’de “Memleketin gerçek sahibi ve efendisi köylüdür” diyecek olan Mustafa Kemal adı ile tanışmışlardır (Köyün gerçek adı Hacim’dir)… Mustafa Kemal ve Saffet Arıkan gibi subayların desteklediği Baba Tonguç, köylü kahramanları eğitim seferberliği sırasında da “Eğitmen” olarak onurlandıracak, onlar da görevlerini başarıyla tamamlayıp dünya tarihine geçeceklerdir.
Molla Mahmut ve Haceli gibi eli nasırlı çalışkan ve yoksul köylülerin de hikâyesidir Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları… Edebiyat, savaşı da barışı da, sosyal sınıf ve zümreleri üzerine düşmüş yazar gölgeleri ile kültür dünyasına aktarır… Attila İlhan’ın Kore Savaşı’na kadar götürdüğü Türk köylüsü, Kara Başefendi karakteriyle sürekli yemeyi düşünen, dünyaya edindiği üç kuruşluk din bilgisi ile yorumlar getirmeye getiren itici bir kimlik olarak yer alır… Attila İlhan’ın, Kemal Tahir’in köylüleri başkadır, Talip Apaydın’ın, Fakir Baykurt’un, Mahmut Makal’ın, Dursun Akçam’ın köylüleri başka…
Değişmeyen gerçek ise, Köy Enstitüleri’nin bu ülkede yarım kalmış bir Anadolu Rönesansı’nın temelini oluşturmasıdır. Tarihimiz, Köy Enstitüleri’nin kapatılması, din istismarcılığı üzerinden uygulanan politikalar ve kapitalizmin iktidarlar destekli saldırıları karşısında yurt savunmasında da barışı zamanının ekonomik yaşamında da çok önemli bir yer tutmuş olan köylü zümresinin süreç içinde eriyip yok olmasına da tanıklık etti.
Değişmeyen bir diğer gerçek, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda dökülen kanlar pahasına, toprağa paramparça düşen canlar pahasına savunulmuş Anadolu’nun emperyalist yağmadan tamamen kurtulamamış olması, Kurtuluş Savaşı yıllarında köylü kitlelerini “din elden gidiyor” bahanesiyle Kuvayımilliye’ye karşı kışkırtan anlayışın hâlâ politik arenada söz sahibi olarak bulunması ve üretici emeğinin acımasızca sömürülmesidir.
Çanakkale Savaşı’ndan, Kurtuluş Savaşı’ndan, Cumhuriyet kuruluşundan, Köy Enstitüleri’nden de alınacak çok dersler var… Bu dersler bizim geleceğimizi nasıl ve neyin üstüne kurmamız gerektiğine dair çok önemli ipuçları, çok önemli anahtarlar da sağlamaktadır.
Yurdunu savunurken kol kola, omuz omuza can vermiş yoksul insanlarımızın, üretici köylümüzün değerini bilemediğimiz sürece içinde bulunduğumuz zor durumdan kurtulabilmemiz epeyce zor görülüyor… Savaşların sınıfsal yüzü ve edebiyata yansıyan farklı cepheleri geleceğimizi de aydınlatmaktadır. “Romanlarımızda Kurtuluş Savaşı ve Kadınlarımız” adlı kitapta, Çanakkale’de başlayan o kutsal kavgayı farklı yönleriyle aydınlatmaya çalışmıştım.
Selam olsun İngiliz emperyalizminin üzerimize sürdüğü Yeni Zelandalı, Avustralyalı Anzak askerlerinin analarına “onlar bizim çocuklarımızla koyun koyuna yatıyor, silin artık gözyaşlarınızı” diyebilen insancıl, barışçı kahraman Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e.
Selam olsun Çanakkale’nin adsız şehitlerine.
Gününüz aydın olsun…
18 Mart 2025, Alper Akçam
