Av. Yalçın TURA

Tarih: 07.10.2024 21:13

Cumhuriyet Döneminde Eğitim I

Facebook Twitter Linked-in

Atatürk ve arkadaşlarının işi,  savaşın kazanılmasıyla bitmiyordu. Kurtuluş savaşından sonra eğitime verilen önem herkes tarafından bilinmektedir, ancak o yıllarda ülkede durum nasıldı, kısaca göz atalım. 
Ülkemizde bulunan yabancı devletlerin okulları bölücü  eylemlere sinsice ortam hazırlıyordu. Her ne kadar yeni kurumlar açılsa da,  eskileri  kapatılmadığı  için eğitimde ikilik yaratılıyordu. Artık devrimler kapsamında yeni düzenlemeler yapılması kaçınılmazdı. Devrimlerle eğitim yeniden yapılandırılarak devletin kontrolüne girmesi sağlandı. 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı yasayla Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu (Öğretim Birliği Yasası), kabul edilerek ülkedeki bütün eğitim kurumları Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.
Hiçbir devrim kolay olmadı. Atatürk’ün yakın çevresindekilerin bile devrimlere karşı ayak sürüklemeleri Ata’mızı çok üzmüştür. Bunlara ilerde değineceğiz.
Osmanlı’dan geriye korkunç bir yıkıntı kalmıştı.  Nüfus 12 milyon civarındaydı. Ülkede  açlık, yoksulluk, sefalet yetmezmiş gibi sıtma, trahom, verem, frengi, lepra, çiçek, kolera, tifo, tifüs gibi bulaşıcı hastalıklar kol geziyordu. 1923’de ülkemizde 554 doktor, 69 eczacı, 560 sağlık memuru 4 hemşire ve 136 ebe bulunuyordu. Bu koşullarda eğitim öncelikli sorun olarak yöneticilerin önünde duruyordu.
Eğitimde birlik sağlandıktan sonra çözüm yolları aranmış döneme damgasını vuran KÖY ENSTİTÜLERİ devreye alınmıştır.
Köy Enstitüleri, çağdaş  eğitimin tanımına uygun olarak kurulmuş yaşam okullarıydı. Temel felsefesi “eğitim üretim içindir” idi. 
Bu okullar çok zor koşullarda kurulmuştur. II. Dünya savaşı başlamak üzeredir. Kaynaklar son derece kıttır ve olanakların önemli bir kısmı çıkmak üzere olan savaş için ayrılmaktadır. Bu sırada Osmanlı’dan kalan borçların ödenmesi de ayrı bir yüktü.
Şu manzarayı lütfen gözlerinizin önünde canlandırın. Kurtuluş Savaşından geriye kalan çocuk denecek yaştaki gençlerin oluşturduğu erkek işgücü de yeniden askere alınmıştı. Enstitüler kadın ve çocuk işgücüyle kuruluyordu. 
1935 yılında MEB İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne İsmail Hakkı Tonguç atandıktan sonra 1936-1937 öğretim yılında Eskişehir Çifteler Devlet Çiftliğinde ilk eğitmen kursu açıldı. Haziran 1937 de 3238 sayılı Köy Öğretmenleri Kanunu çıkarıldı. Süresi 6-8  ay arasında olan Eğitmen Kurslarının sayılarının çoğaltılması 1948 yılına kadar devam etti.
Sırayla Eskişehir/Çifteler, İzmir/Kızılçullu, Kırklareli/Kepirtepe, Kastamonu  Gölköy Köy Öğretmen Okulları açıldı.
17.04.1940 tarih ve 3803 sayılı yasayla Köy Enstitüleri yasası kabul edildi ve Köy Öğretmen Okulları Köy Enstitülerine dönüştürüldü.
1940-1941 öğretim yılında 10 Enstitü daha açıldı. 1945-1946 öğretim yılına gelindiğinde bu sayı 20 ye ulaşmış ve 1948-1949 arasında bir okul daha açılmıştır. 
1942 yılında Ankara/Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde üç yıl süreli Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. 
1945 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla  10 yıllık ilköğretim seferberliği ilan edildi. 
1946 yılında yapılan genel seçimlerin sonucunda, CHP’nin tutucu kanadı iktidara ağırlığını hissettirdi. Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel Bakanlık görevinden ayrılmak zorunda bırakıldı. Tonguç ve ekibi ise görevlerinden uzaklaştırıldı. Böylece bu aydınlanma okulları için sonun başlangıcı gözle görülür olmuştu. Sola karşı olanlar  giderek azgınlaşıyor ve  karanlık bastırıyordu. 
1950 yılından sonra kız öğrencileri ayrılarak, Kızıl Çullu ve Beşikdüzü Köy Enstitülerinde toplandı. Daha sonra Kızılçullu da kapatıldı ve  öğrencileri Bolu Kız Öğretmen Okulu’na aktarıldı. 
1954 tarih ve 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri, İlköğretemen okulu’na dönüştürüldü.
                Köy Enstitülerinin kapatılma nedeni: Köye giden öğretmenler, köylüye sadece okuma yazmayı öğretmiyordu. Onlara yurttaş olma bilincini kazandırarak  Cumhuriyete sahip çıkmanın yollarını da öğretiyorlardı. İşte bu yüzden komünist ilan edilerek  hedef tahtasına koyuldular. 
Halkın bilgisizliğinden yararlanarak palazlanan toprak ağaları bu aydın 
öğretmenlere katlanamadı. Öğretmenlerin köylüyü  ümmet olmaktan çıkararak yurttaş olma bilinci aşılama çabaları, toprak ağalarını rahatsız ettiğinden Köy Enstitülerinin kökünü kazımak istemişlerdir.
          Süleyman Demirel zamanında da Adalet Partisi milletvekili olan toprak ağası Van milletvekili Kinyas Kartal bir röportajda gazeteciyi cevaplarken  “…Köy enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı?” sorusuna verdiği cevapta şöyle diyor, “ Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi’nde okuttu komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. Birde batıdan buldum Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki köy enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok ve Menderes’te 1950’de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı.” 
Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27 Ocak 1954’te çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri kapatıldı.

Av. YALÇIN TURA 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —