Bu ülkeyi karanlığa sürükleyen çıkar odakları hep emperyalizme maşa oldular… Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı birlikte soyarken, insanlarımızı yalanın sürüklediği kör bir cehalet içinde bıraktılar, “din” ile “milliyetçilik” ile kandırdılar; onları acımasız birer tetikçi, birer vicdansız katil yaptılar. ABD emperyalizminin “güvenlik servisleri”, hazırladıkları kirli oyunlarda kolayca kendilerine gözü aç politikacı ortaklar ve kandırılacak bilinçsiz, yoksul bir gençlik buldu. Dünyanın hiçbir başka yöresinde rastlanmamış olaylar yaşadık biz; nice değerimizi en verimli olacakları yaşlarda toprağa verdik.
Cavit Orhan Tütengil, bazı çevrelerden kendisine atfedilen siyasi kimliği nedeniyle, 7 Aralık 1979 tarihinde üniversitedeki işine gitmek üzere (İktisat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı olarak) çıktığı evinin önündeki otobüs durağında beş altı tetikçinin birden tuzak kurduğu, çapraz ateşle öldürülmüş bir bilim insanı...
Cavit Orhan Tütengil, öldürülmesinden on yedi gün önce de, 20 Kasım 1979 günü, bedenine tam yirmi beş kurşun sıkılarak hayattan koparılmış Prof. Dr. Ümit Doğanay’ın cenaze törenine katılmış, orada polis saldırısına uğramıştı. (Şükran Soner, “Memleket Saat Ayarı” önsözü).
Cavit Orhan Tütengil’in katlinden sonra hakkında açılan soruşturma dosyası tamamen ortadan yok edilmiş, dönemin “ülkücü” kanadından ve parti yetkililerinden önemli adların da işin içine karıştığına, kıyım emrinin en yukarıdan verildiğine ilişkin söylemler dolaşmıştı…
Cevat Orhan Tütengil’in, hangi suçları, hangi günahları vardı acaba? “Katli vacip” olması neden kaynaklandı acaba? Tütengil, Enstitüleri’nde de öğretmenlik yapmış, sosyolojik alanda önemli çalışmalara imza atmış ve yıllarca üniversitelerde öğretim üyelikleri, “Sosyoloji” bölüm başkanlıkları yürütmüş bir isim…
Cavit hocamızın çalışmalarına yakından baktığımız zaman, en başta, Türkiye’de “milliyetçi” geçinen, yetmişli yıllarda birçok bilim insanının, toplum önderinin katlinde, kitlesel saldırı olaylarında görev almış bir kanadın kendisine ideolog olarak seçtiği, hakkında farklı şeylerin de yazılıp çizildiği Ziya Gökalp ile ilgili önemli bir araştırma yayınlamış olmanın dışında hemen tüm yapıtlarında Ziya Gökalp ile ilgili önemli bir değinide bulunmuş olduğunu görüyoruz.
Tarsus’un bir köyünde dünyaya gelmiş ve babasının da öğretmeni olduğu köy okulunda bir süre öğrenim görmüş olan Cavit Orhan Tütengil, “Türk Cemiyeti köy temeli üzerine kurulmuştur” dediği bir yazısında bu konuda yeterli araştırma yapacak kurum ve kuruluş bulunmadığına işaret eder. Köylünün az olduğu ABD’de bile “Köy Sosyoloji Okulu” bulunuyor olmasına vurgu yapar. Bugün Orta Doğu, Asya ve Afrika’da, kapitalizmin ve emperyalizmin mazlum ülkelerde kendisine hedef olarak gördüğü, köy yerleşimi diye bir şey neredeyse kalmamış gibidir…
Cavit Orhan Tütengil, köye yönelik çalışmaları ve araştırmalarında olduğu kadar, köy konusunda çok önemli yapısal değişiklikler için yola çıkmış ve kendisinin de öğretmenlik yaptığı Köy Enstitülerine bakarken de bilim insanına özgü o eleştirel bakış açısını elden bırakmaz… Yalnızca eğitim yoluyla köy kalkınmasının sağlanamamış olduğuna ilişkin değerlendirmesinde Köy Enstitüleri’nin ülkeye en önemli kazancının, köylerden yetişmiş aydın ve yazarlar olduğunu belirtir. (Türkiye’de Köy Sorunu, s 139)
“Köy Enstitüleri, Türk inkılabının millet temelinde başlamış olan hayırlı rönesans hareketidir. Türk aydınının vazifesi, bu hayırlı rönesansın üzerine titremek olmalıdır.” (Cavit Orhan Tütengil, Köy Enstitüleri Üzerine Notlar, s, 18)
1956 yılında yayınlanan “Ziya Gökalp Üstüne Notlar” başlıklı çalışmanın 1964 yılında Varlık Yayınları arasından çıkmış bir baskısını bir yerde bulup kütüphaneme koymuşum…
1960lı yılların sonuna yakın yayınlanmış bir yazısında, “Aydınların köye bakışı ve tutumlarının ne olması konusundaki dikkate değer düşünceleri ilk defa Ziya Gökalp’da buluyoruz” der ve Türkçülüğün Esasları’nda yaptığı bir alıntıyla onun “halka doğru gitmek harsa doğru gitmektir, (…) halka doğru gitmenin ikinci vazifesi de halka medeniyet götürmektir” şeklindeki bakış açısını alıntılar… (Türkiye’de Köy Sorunu, s 90)
Ziya Gökalp’in sözünü ettiği medeniyet “Garp medeniyeti”dir… Ziya Gökalp, dini kitapların, vaazların Türkçe yazılıp okunmasından, Ezan’ın da Türkçe okunmasından yanadır…
Ziya Gökalp adına hareket edenlerin ya da onların etkisinde kalarak Ziya Gökalp konusunda düşünce yürütenlerin ileri sürdükleri gibi “ırkçı” bir bakış açısı yoktur. “Milliyette şecere aranmaz, atlarda şecere aramak gerekir” diyerek bu konudaki görüşünü de açıkça dile getirir. (Ziya Gökalp Üstüne Notlar, s 77)
Şimdi düşünülsün bakalım… Ana baba tanımaz, asırlık can düşmanı belletilen “Rusya’dan gelen paralarla beslenen kızıl komünistler”e karşı “milliyetçi” bir şahlanışa sürüklenmiş on binlerce, yüz binlerce yoksul Anadolu çocuğu, Cavit Orhan Tütengil’in bu Ziya Gökalp yorumunu okumuş olsunlar… Ziya Gökalp’in “”Türk harsı” düşüncesini Köy Enstitüleri ve o okullardan çıkmış yazarlarda, öğretmenlerde aramış olsunlar…
Neler değişirdi bu ülkede acaba… O yoksul gençler, ellerine tutuşturulmuş silahları kime çevirirdi acaba?
Emperyalizme huy değiştirtemeyiz, onlara ortaklık yapan, paraya, mala asla gözü doymayan kimi hırsızları eğitemeyiz ama, biz cinayetlere karşı olanlar, biz barış isteyenler, kardeşlik isteyenler, ülkesinin soyulmasına karşı çıkanlar çoğunluktayız… Daha çok çıkarmalıyız seslerimizi… Uyarmalıyız kör oyunlara alet olan çocuklarımızı, kardeşlerimizi, komşularımızı…
Selam olsun yurdu ve insanı için ömür harcayanlara, selam olsun kirli çıkar ve iktidar odaklarının kıydığı, kıydırdığı, acımasızca saldırdığı bilim insanlarımıza…
Cavit Orhan Tütengil’i sevgi ve minnetle anıyoruz… Anısını saygıyla yaşatacağız…
Gününüz aydın olsun değerli dostlar.
7 Aralık 2024, Alper Akçam