Öykü şöyle sonlanır: “Küçük hanımlar! Bugünlerde bir gün nişanlınız size koyu al renkli karanfiller gönderecektir. Dikkat edin, belki Mustafa’nınkilerdir. Küçük beyler! Domatesler göreceksiniz çarşıda. Elmalar, ferik elmaları gibi kokulu, şekerli, tatlıdır. Keserseniz içinde çekirdekleri altın gibi parlar. Belki de lokantada bir gün şişelere doldurulmuş bir domates suyu içersiniz ve tadını fevkalade bulursunuz. Yunan tanrılarının ölmemek için içtiği nektar lezzetini damağınızda hissederseniz emin olun ki Mustafa’nın domateslerinden bir tanesi içtiğiniz suya katılmıştır.”
Herkesin kendince hayata bir bakış açısı, bir yaşam çizgisi var. Yaşam süreci boyunca, farklı amaçlarla yola çıkılmış olsa da çevre tarafından görülen, dikkate değer bulunan farklı davranış biçimlerimiz olur. Bu davranışlar kimi zaman yalnızca kendi birey çıkarımızı, ya da bizim çok yakınımızdaki çekirdek aileyi, bilemedin bir sonraki halkayı önceleyen, bir faydacı amaçla gerçekleşir, kimi insanlardaysa, içinde bulunulan toplumu ve doğayı önceleyen, gelecekte tüm toplum için daha iyi yaşam koşullarını sağlayabilme kaygısını önde tutan bir tutum olarak göz önüne çıkar. Kör Mustafa’nın belki de geçim kaygısı ile giriştiği mücadele adeta bir doğa sevgisiyle, bir iyilik, güzellik yaratısıyla kucaklaşmıştır. Çevreye yönelik katkılarımız, Emmanuel Kant’ın “Amaçsız amaçlılık” diye tanımladığı sanat anlayışından Makyevelli’nin “Prens”inde tanımladığı bir yarar hedefine kadar geniş bir yelpazede tanımlanabilen öngörülerle gerçekleşir.
Benim ve babam Dursun Akçam’ın doğum yeri, çevresiyle birlikte iki yüz bine yakın bir nüfusun yaşadığı, çok değerli tarım ve hayvancılık ürünlerinin yetiştirildiği, çok zengin bir kültürel geçmişe sahip ama aynı zamanda üretici köylüsünün ve halkının çok zor koşullarda geçimini sağlamaya çalıştığı bir coğrafyanın il merkezi olan Ardahan’da çeşitli sorunlar yanında bir sinema bile yok. Dursun Akçam Vakfı ve Kültürevi, 20 yılı aşkın bir süredir orada ücretsiz sinema gösterileri sunuyor. Yoksul öğrenciler için sıcak bir ortamda ders çalışma ve kitap okuma olanağı sağlıyor. Ardahanlı gençler orada tiyatro oynuyor. Yılda bir kez ülkenin dört bucağından gelen öğretim üyelerinin, sanatçıların katılımıyla yörenin ve ülkenin sorunlarının tartışıldığı açık oturumlar, çeşitli gösteriler düzenleniyor. 20 hektarlık bir alanda can bulmuş Dursun Akçam Ormanı’na yeni fidanlar dikiliyor.
Yüz yıla yakın bir süre önce on bir doğum yapıp altısını yaşatabilmiş yoksul bir ananın çocuğu olarak doğan, yazgısına karşı verdiği toplumsal mücadeleyi adını ansiklopedilere kadar geçirerek, Almanya’da Hamburg kıyılarına “Dursun Akçam Ufer” olarak yazdırarak tamamlamış sembolik bir adın izinden yürütülen mücadelede Vakfı kuran Dursun Akçam çocukları bir çıkar ya da milletvekilliği gibi siyasi bir yarar gözetmemiş… Vakfın ve Kültürevi’nin giderleri, Dursun Akçam’dan eşine kalmış bir emekli aylığıyla karşılanmaya çalışılmış. Eş Perihan Akçam da artık 95 yaşına varmış; sağlığı bozulmaya başlamış; bu emekli maaşının onlarca yıl daha garantisi yok. Gelecek günler düşünülerek, Vakıf ana sözleşmesi mahkeme kararı ile değiştirilmiş; dışarıdan birileri de üye olmaya, vakfa katılmaya çağrılmış…
Vakfın kurucu başkanı olarak 14 Kasım Cuma günü yeni çıkan romanım Kapılarda’nın Ankara’daki imza gününe katılan dostlarımızdan da vakfa üye olmak isteyenler çıktı. O gün söyleşi ve imzaya katılmak için gelenlerden bir kısmı Selçuk’ta yerleşik emekli öğretmenimiz Yüksel Özkapak tarafından yönlendirilmiş. Kendi anlattıklarına göre, doğru adrese gelip kapıyı çalmışlar ve kapı açılmamış. Oysa ki ben o gün saat 16.00 ile 19.00 arası, üç saat boyunca o adresteydim ve epeyce bir gelip giden oldu. Daha sonra yaptığımız yazışmalar sonucu www.dursunakcam.com ve www.alperakcam.com.tr adlı bilgisunar sayfalarını inceleyen Yüksel öğretmenimiz de Vakfa üye olmak, oradaki çalışmalara katkıda bulunmak istediğini söyledi ve ekledi: çok takipçiniz var ama Vakıf üye sayınız fazla değil, neden böyle?
Bu açıklama da böylece gerekli oldu. Sayıları 31.000’i aşmış takipçilerimden yüzlerce de yorum gelir, hepsini okumaya, elimden geldiğince yanıtlamayla çalışırım. Herkes bilmeli; kimisi sayfamda adının görülmesi için bulunur, kendince kendi tanıtımını yapıp bir yer edinmeye çalışır, kimi yüce gönüllüdür, dostlarına, yol arkadaşlarına bir gönül selamı verir ve kendini yazın, özgürlük ve adalet sayfasına, bu güzel Anadolu imecesine katmaya uğraşır.
Ardahan’da kapısı yaz kış açık Kültürevi için, Ardahan’dan İstanbul’a, Ankara’ya uzanan Vakıf etkinliklerine destek veren üyelerimizden birçoğu Ardahan’la ve Dursun Akçam adıyla sonradan tanıştı. Devrek’ten, Karabük’ten, Adana’ya, Antalya’ya, Bursa’ya, Balıkesir’e, Edirne’ye, yurtdışında Almanya, Fransa, İsviçre’ye kadar uzanan, farklı coğrafyalardan bize ışık ve ses katan tüm dostlara gönül dolusu teşekkürler.
Kör Mustafa’yı da onun öyküsünü ölümsüzleştiren, çok severek okuduğum Sait Faik’e de bin selam olsun. Adım, onların adına biraz yakınlaşabilmişse ne mutlu bana; ne mutlu benim dişle tırnakla verdiğim bu mücadeleye insan olarak katılanlara.
Ne mutlu, hayatta paradan, şahsi çıkardan daha değerli bir şeylerin var olduğunu ve hep var olacağını kanıtlamak için bu erdemli yolda saf tutanlara…
Gününüz aydın olsun değerli dostlar.
17 Kasım 2025, Alper Akçam



