17 Nisan 2025 Perşembe günü Tekirdağ’da Köy Enstitüleri’ni konuşacağız. Köy Enstitüleri’nin kuruluş hikâyesinin yanında sonraki gelişmeler, eğitim ve kültür alanında günümüzdeki durum da söyleşi konusu edilecek.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in yüz akıdır… Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Organizasyonu, UNESCO tarafından tüm dünyaya “örnek eğitim modeli” olarak gösterilmiş, Kepirtepe Köy Enstitülü köy çocuğu, ozan Mehmet Başaran’ın deyimiyle, bir “Özgürleşme Eylemi”dir. Kavruk köylü çocuklarının “Baba” diye seslendikleri İsmail Hakkı Tonguç’un kurucusu olduğu, 17 Nisan 1940 tarihinde devrimci Maarif vekili Hasan Âli Yücel tarafından yasası çıkartılan ve o yıllarda kamu olanakları ile desteklenen Köy Enstitüleri, Anadolu ve Urumeli’nin 21 ocağında, çevre illere de “yaparak ve yaşayarak öğrenme”yi, “üreterek örgütlenme”yi bir yaşam biçimi olarak gösterme ve uygulama çabası idi. Köy Enstitüleri, kendi kuruluş felsefeleri doğrultusunda yalnızca altı yıl açık kalabildi. Önce onun devrimci nitelikleri törpülendi, karma eğitim ilkeleri askıya alındı, yöneticileri değiştirildi, 1954 yılında da öğretmen okullarına dönüştürülerek kapatıldı. Köy Enstitüleri yerleşkelerinde öğretmen okulu olarak devam eden okullar da yıllarca o enstitülerden aldıkları kimi ilkeleri diri tutmaya çalıştılar. Ancak, kırklı yıllarının sonlarından başlayarak emperyalist Batı ile yapılan ikili anlaşmalar, ekonomide olduğu gibi eğitim ve kültür alanında da dışa bağımlı duruma gelen siyasi politikalar ile eğitim sistemi yozlaştı, araştırmacı, sorgulayıcı, üretime yönelik yönlerini yitirerek bir belletme ve biat edecek kuşaklar yetiştirme anlayışına dönüştü.
Köy Enstitüleri’nin kuruluş tarihinden bugüne emperyalizmin ve kapitalist üretimin kendisi için engel gördüğü “köy” yerleşim birimi de çok şey yitirdi, o günlerde ülke nüfusunun %80’i köylerde yaşarken, bugün her şey tersine döndü; kent nüfusu oranı % 80’e çıktı.
Köy Enstitüleri’nin kuruluş ve kapanış hikâyesinden bize neler kaldı? Bugün, ülkemiz üzerinde binlerce kilometre uzaklardan birileri “Orta Çağı” ve “Orta Doğuyu” adres gösterip işbirlikçileri aracılığıyla bu yola zorlamaya çalışırken biz neler yapabiliriz?
Köy-kent ikilemi yerine, üretimden kopuk, tüketici yığınlarına dönüşmüş, işsizlik ve pahalılık cenderesinde kıvranan büyük şehir yaşamı yerine nasıl bir seçenek üzerine konuşabiliriz?
Kentleşme ve üretimden koparma sürecinde ilan edilen “aile yılı” kavramı ne kadar yaşama geçirilebilir? Aslında izlenen politikalar birer üretim birimi olan aile karşısında nasıl bir yol izliyor?
Tekirdağ buluşmasında tüm bu sorulara yanıt vermeye, ülkesini ve insanını yürekten sevdiğini açıkça ortaya koyan ve bu uğurda birçok sıkıntıya katlanmayı göze alan genç kuşaklar için yeni seçenekler üzerinde konuşmaya, bu yolda bir tartışma ortamı açmaya çalışacağız.
Tekirdağ ve çevresindeki dostlarla 17 Ağustos günü buluşmak üzere diyelim.
20 Nisan’da Ankara Etimesgut’ta Dursun Akçam Vakfı toplantısı, aynı gün Keçiören Kitap Günleri, 21 Nisan’da Ankara Yılmaz Güney Sahnesi’nde “Köyün Enisdosu” oyunu var. 22 Nisan’da Derince’de olacağız. Sonraki hemen her gün de farklı bir etkinlik olacak; bu sayfadan duyuracağız.
Gününüz aydın olsun değerli dostlar…
15 Nisan 2025, Alper Akçam