“Tanzimat döneminde yazar ve ozanların doğum yerlerine göre oranları, % 79.5 İstanbul, % 7,1 Anadolu idi. Bu oran Servetifünun döneminde % 73 İstanbul, % 11 Anadolu oldu. Cumhuriyet’in 40. yılında İstanbul doğumlular % 29, Anadolu doğumlular % 67 olarak değişti.”
17.341 Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen arasından 300’ü, birçoğunun adı ansiklopedilere geçmiş yazar ve şair, içlerinden 20 kadarı üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültesi kurucu profesörü olacak 400 resim, müzik ve plastik sanatlar dalı sanatçısı çıkmıştı.
20. yüzyıl başında Yemen çöllerinde, Balkan dağlarında, 1918 yılında Çanakkale cephelerinde başlayan devrimci-ülkücü subaylarla yüzyıllardır vatan uğruna dört bir yandaki cephelerde kanlarıyla toprakları sulamış köylüler arasındaki dostluk Mustafa Kemal Paşa’ya ait “Köylü milletin efendisidir!” şiarıyla taçlanmştı. Mustafa Kemal, Anafartalar’da albay rütbesini takmış, 1935 yılında Maarif Vekilliği’ne atayacağı Saffet Arıkan Kerevizdere’de Binbaşı rütbesine yükselmişti. Cumhuriyet kuruluşundan 12 yıl sonra genç yaşta Mustafa Kemal’i ağlatarak sonsuzluğa uğurlanmış Mustafa Necati’nin kattıkları dışında bir kangrene dönmüş eğitim alanında önemli bir değişim yaşanmamıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın uzun yıllardır en güvendiği silah arkadaşları arasında yer alan Saffet Arıkan’ın, % 90’ı okuryazar olmayan Anadolu köylüsünün eğitimi ve toplumsal yaşama katılımı için İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne vekaleten atadığı İsmail Hakkı Tonguç ve 1936 yılı başlayan eğitmen kursları ile ülkenin yazgısı değişmeye başladı.
“Köylü milletin efendisi” olamadı belki ama o köylülerin içinde çıkıp ülkenin 21 bucağında açılan Köy Enstitüleri’nde Cumhuriyet aydınlığının köylere ulaşmasına ve “köyün içeriden canlandırılması”na canla başla katılan köylü çocukları, ülke çapında bir eğitim-üretim ve örgütlenme seferberliğinin öncülük ettiler.
Cumhuriyet kurumları içinde en çok göze batan, şimşekleri üzerine çeken Köy Enstitüleri oldu. Çifteler Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı Talip Apaydın’ın Toz Duman İçinde, Vatan Dediler ve Köylüler roman üçlemesinde başarıyla yazınsal alana aktardığı, Kurtuluş Savaşı yıllarında düşmanla işbirliği yapıp Yunan subaylarına rakı sofraları kurmuş, karşılarında yoksul bir kadını oynatmaya kalkmış, Kurtuluş Savaşı bitiminde de kaymakamın kolunda Rumların boşalttığı tarlalara el koymayı başarmış, aldığı traktörle kısa zamanda daha da zenginleşmiş, Mustafa kemal Atatürk’ün ölümünden sonra yeniden ülke politikasında sesleri yükselmeye başlamış Hacı Nuri ve benzerleri, ABD’nin Yakın Asya politikalarında müttefik güç olarak ortaya çıkmışlardı. Mademki ABD Yunanistan iç savaşında Alman faşizmine karşı direnişi başlatmış sol güçlerin egemen olmaması için kesenin ağzını açmıştı, Türkiye’ye de o paralardan vermeliydi. Türkiye’de de bir komünizm tehlikesi vardı: Köy Enstitüleri. Uçakla üzerinden geçerken Hasanoğlan’daki Müzik İşliği’nin çatısı Sovyet bayrağındaki orak çekiç gibi parlamıyor muydu? Köy Enstitülü öğrenciler mandolin çalarken sol ellerini de kullanmıyorlar mıydı? Çifteler Köy Enstitüsü’nde Asiye Eliçin adlı bir usta öğretici Dostoyevski denen komünist Rus yazarın Kirimazof Kardeşler (TBMM gizli oturumunda söz alan askeri savcı kitabın adını böyle duyurmuştu) okutmamış mıydı?
Bugün kargaları bile güldürecek gerekçeler öne sürerek UNESCO’nun tüm dünyaya “örnek eğitim modeli” olarak gösterdiği, ABDli eğitimci John Dewey’in 1946 yılında Le Mond Dergisi’ne verdiği demeçte “Hayalimdeki okullar Türkiye’de kuruldu” diye tanımladığı Köy Enstitüleri’ni kapattılar.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi, bir tarih belgesi olmanın yanında bugünlere ve yarınlara çok güçlü ışıklar tutacak ışıklar ve ipuçlarıyla yüklüdür. Tarihi sonradan kendi amaçlarına ve önyargılarına göre yeniden yazmaya kalkanlara verilecek en güzel yanıtlar dönemin canlı tanığı olmuş yazarların ve özellikle Köy Enstitülü edebiyatçıların yapıtlarında korunmakta, laik, demokratik, güçler ayrılığına dayalı hukuk devleti ilkelerine saygılı Cumhuriyet’ten, kadın ve çocuk haklarından, onurlu ve özgür bir gelecekten yana olan gençliğimize yol göstermektedir.
Bugün Saat 13.30’da Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Sabahattin Ali Salonu’nda, yarın 13.00’te Çayyolu ÇYDD salonunda Cumhuriyetimizin millet egemenliği ve Köy Enstitüleri öyküsü üzerine konuşup yarım kalmış Anadolu Rönesansı yolunda kendimize bir yol-yöntem arayışı içinde olmayı sürdüreceğiz.
Gününüz aydın olsun değerli dostlar…
26 Nisan 2025, Alper Akçam