Yazdığım bir tiyatro metninin, hem de Cumhuriyet’in sabah yıldızı ve ölümsüz mucizesi Köy Enstitüleri’ni ve çarıklı ayaklarıyla çıktığı “Kafdağı’nın Ardı”na yalınayak dönerken adını ansiklopedilere, Hamburg kıyılarına kadar yazdırmış babam Dursun Akçam’ın yaşamını anlatan bir oyunun, Ankara’da, Dursun Akçam’ın da özgürlüğü için mücadele ettiği Yılmaz Güney’in adını taşıyan bir sahnede, Çankaya Belediyesi’nin de katılımıyla sahneleniyor olması, çekilen tüm sıkıntılara, yaşanan tüm olumsuzluklara “vız gelir!” dedirtecek kadar büyük bir onur.
Okurum olmasından kıvanç duyduğum güzel insan, tiyatro militanı, geçtiğimiz yıl, gece sabaha kadar otobüs yolculuğu yaparak Ardahan’a ulaşan, orada Dursun Akçam’ın aynı adlı öyküsünden hareketle yazdığım “Sünnet Partisi” adlı oyunun sahnelenmesini sağlayan Kımız Bozkır’ı ve “İNSANART TİYATRO TOPLULUĞU”nu kutluyorum. Yirmi yıldır Ardahan’da kapısını kurda kuşa açık tutan, yaz kış, insanlara kültürle, sanatla, kitapla, tiyatroyla, sinemayla özgürleşme ve kendini ifade etme olanağı sunmaya çalışan Dursun Akçam Kültürevi’nde, her yıl yapılan kültür ve sanat günlerinde tiyatrolar oynanıyor. Dursun Akçam’ın, Ümit Kaftancıoğlu’nun yapıtlarından, yörede yaşayan sözlü kültür öğelerinden hareketle yazdığım, sayısı onu aşmış oyun, Dursun Akçam Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelendi.
Bu kez Ankara’da, Yılmaz Güney Sahnesi’nde görücü önüne çıkıyoruz. 16 Kasım 1936 tarihinde, Çifteler Mahmudiye’de altı aylık kurslarını bitirmiş “köylü dayılar”, eğitmen adayları Ankara Halkevi’nde birisi doğaçlama, oynadıkları iki oyunla dönemin bürokrasisinin önüne çıkmış ve o günlerin ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman, Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde “biz köylülere bir şeyler öğreteceğiz diye yola çıktık ama onlardan öğrenecek ne çok şey varmış meğer” diye yazarak Anadolu köylüsünü ve o kursların yaratıcısı İsmail Hakkı Tonguç’u kutlamıştı.
Hiç kimse, Yozgat meydanından “memleket turpla şalgamla yönetilemez” diye ses veren, adalet ve hukuk isteyen köylümüzü görmezden gelemeyecektir.
Köy Enstitüleri de, Dursun Akçam’ın yaşamı da bir değil binlerce oyunla anlatılıp bitirilemeyecek kadar zengin dersler ve geniş ufuklar içeriyor. Sorun o yaşanmışlıklardan bugünler için yol ve yöntem çıkarabilmekte, kendi kültür varlıklarımızın değerini bilebilmekte…
Köy Enstitüleri’ne zalim bezirgân baskılarının yoğunlaştığı günlerde masum onurunu kurtarabilmek için intihar etmek zorunda kalmış, annem Perihan Akçam’ın arkadaşı Cılavuzlu Mehlika’nın kanamış tırnaklarıyla buzlara kazıdığı yaşam direncini, elektrik dinamosuna sarılmış o bukle bukle güzel saçlarının acılı anısını biraz olsun bugünlere aktarabildiysem ne mutlu bana. Mehlikalar, Narinler sahipsiz kalmamalı.
Her şeyin paraya pula tahsil edilip satılığa çıkarıldığı bir dönemde, ülkenin ve insanlığın kurtuluşunun, kadının kurtuluşunun, çocukların kurtuluşunun, doğal varlıklarımızın, geleceğimizin kurtuluşunun, kendi kültürel varlıklarımıza, tarihteki yaşanmışlıklara sahip çıkabilmekten ve birlikte davranabilmekten, 105 yıl önce Ankara’da, TBMM’de temeli atılmış “Millet Egemenliği”ne dört elle sarılmaktan geçtiğini yaşam bir kez daha öğretiyor bize.
İnsanart Tiyatro Topluluğu’na, sevgili Kımız Bozkır’a, Çankaya Belediyesi’ne, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü değerli dostum Ethem Torunoğlu’na ve emeği geçen herkese gönül dolusu teşekkürler.
KÖYÜN ENİSDOSU yaşamın ta kendisidir. Yaşıyor, yaşayacak; gününüz aydın olsun…
19 Nisan 2025 Alper Akçam (Not: Bugün saat 13.30’da Etimesgut Belediyesi Atakent Kültür Merkezi Salonu’nda Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı toplantısı için buluşuyoruz)