“Ölümlü olduğunu, bir gün mutlak öleceğini bilerek yaşamak insana verilmiş en büyük ceza ise, en zor zamanlarda hayatı paylaşabilmek ve dayanışma içinde olabilmek de insana bağışlanmış en büyük ödüldür…”
“20. Dursun Akçam Kültür Ve Sanat Günleri”nde Ardahan’da iki güzel insanı ağırladık… Onur duyduk, kıvanç duyduk. Dolup taşan salonumuzda onların vatan sevdalarını, insana, iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa olan sevgilerini izleyenlerle, katılımcılarla paylaşmanın coşkusuyla çoğaldık.
Birisi, bizden yol parası talebi bile olmadan, yol üzeri, unutturulmaya çalışılmış Köy Enstitüsü yerleşkelerini kendi aracıyla geze geze, karanlık güçlerin üzerine kül ve toz yığmaya, virane yapılarından intikam almaya kalkıştığı revirlerinde kayıtlar yaparak, notlar alarak araştırmasını çoğaltmaya çalışırken annesinin vefat haberini alıp apar topar Çorum’a döndü; annesini toprağın koynuna yatırıp otobüse atladı, yorgun argın, üzgün geldiği Ardahan’da etkinlik katılımcılarına “Sağlık Ekseriyle Köy Enstitüleri”ni anlattı. Trahom’un, Verem’in, Sıtma’nın kırıp geçirdiği, bebek ölüm oranlarının %60lara ulaştığı Anadolu ve Urumeli topraklarında Köy Enstitüleri’nde yetişmiş sağlık memurlarının, yağız köylü çocuklarının köy köy dolaşmaya başlamasıyla, birkaç yıl içinde o imansız salgınların nasıl eriyip gittiğini, hastalıktan ölüm oranlarının nasıl kırılıp aşağılara düştüğünü, bebek ölüm oranlarının nasıl azalmış olduğunu anlattı. Rakamlar, bilimsel veriler vardı elinde. Köy Enstitüleri’ne kara çalmaya çalışan bezirgânların, kendi yurttaşlarını, insanlarını göz göre ölüme mahkûm etmek pahasına o güzel okulları nasıl kapattıklarını, Cumhuriyet’in beyaz meleklerine nasıl iftiralar attıklarını kanıtlarıyla gösterdi bize… Konuşturup kayıt aldığı, gençliğinde at üstünde köyleri gezip hastalık etmenleriyle savaşmış, bataklık kurutmuş, çocuklara aşı yapmış, anne adaylarına gereken eğitim ve desteği vermiş bir çınar sağlık memuru, göğsünü gere gere, “Benim çalıştığım köylerde Kızamık’tan hiç çocuk ölmedi!” diyordu.
Akdeniz Üniversitesi emekli öğretim üyesi, meslektaşım, kardeşim Prof. Dr. Hilmi Uysal’ın annesini toprak sevgiyle basmıştır bağrına…
Diğeri, de yalnızca kendi olanaklarıyla, daha önce verdiği sözü tutabilmek, etkinliğimize katılabilmek için hasta babasını yoğun bakım odasında bırakıp geldi aramıza… O baba ki, uzun yıllar boyunca özellikle ücra Anadolu köylerinde görev yaparak zorlu koşullarda eğitim vermiş bir öğretmen olarak yaşamıştı. Oğlu, Babalar Günü’nde sosyal medya hesabından babasına yazdığı duygusal mesajda, bir öğretmen çocuğu olmanın gururunu ve babasının öğrencilerle paylaştığı sevgiyi şu sözlerle anlatmıştı: “Bilmediğiniz, tanımadığınız ama sadece size yönelmesini beklediğiniz sevgiyi ve ilgiyi paylaştığınız yüzlerce binlerce kardeşinizin olmasıdır. Ücra Anadolu köylerinde soğukla, çamurla, yoksullukla mücadele ederken anımsıyorum babamı… Bir Kürt köyünde 11 yaşında okula ilk adımını atan çocuğa Türkçe öğretirken ya da bir ilköğretim müfettişini öğrencilerine haksızlık yaptığı için sınıfından kovarken…”
Babasının maaştan arta kalan paraları çocuklarına dağıtıp “İşte sana dört araba” diyerek ailesine verdiği değeri ifade ettiğini aktaran o oğul, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda babası Zeki Zeyrek’in haksızlığa, eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı net duruşunu da övmüştü.
Ardahan’da aynı masaya birlikte oturduk değerli insan, Cumhuriyet sevdalısı gazeteci dostum Deniz Zeyrek ile. “Köy Enstitüleri’nden Günümüze Kültür Ve Eğitim” üzerine konuştuk. Kendisinin de doğup büyüdüğü Cılavuz’da eğitim ışığından üzerine düşeni aldığı Köy Enstitüleri’nin ülkemize katkısını anlattı. Babası rahatsızdı. Konuşması biter bitmez ayrıldı aramızdan ve sonrasında iki üç gün daha yaşama tutunabilen çok sevdiği babasını toprağa verdi. Aynı gün Karşıyaka mezarlığında Cılavuz Köy Enstitülü, Perihan ve Dursun Akçam’ın okul arkadaşları Cimşit Demirci de son yolculuğuna uğurlanıyordu.
O iki güzel insan, Ardahan’da Dursun Akçam Kültür Ve Sanat Günleri’ne katılarak ölümü utandırdılar. Yalnız Ardahan’a değil, tüm ülkeye, tüm yeryüzüne ve insanlık kültürüne unutulmaz bir ders verdiler. Prof. Dr. Hilmi Uysal’ın annesi, gazeteci Deniz Zeyrek’in babası, böyle evlatlar yetiştirmiş oldukları için kıvançla izliyorlar şimdi geride kalan hayatı. Yattıkları toprak incitmeyecek, sevgiyle bağrına basacaktır onları. Onlar, en güzel dayanışma duygularıyla kanatlandılar sonsuzluğa, “cennet mekân” oldular.
Ayaklarınıza, yüreklerinize sağlık ey güzel insanlar. Sizin gibi sevdalıları oldukça, kimse diş geçiremez bu Cumhuriyet’e, kimse unutturamaz yapılan iyilikleri, tarihimizin zenginliklerini. Boşa çabalıyor karanlığın güçleri, nafile yere eziyet ediyorlar masum insanlara, halkın gönlünde taht kurmuş Cumhuriyet yolcularına, iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun evlatlarına…
Ne Köy Enstitüleri unutturulabilir, ne de insanımızın yaşamını çoğaltmış, sağlığı, kültürü, üretimi baş üste tutmuş, kadına ve çocuğa değer vermiş Cumhuriyet’in kazandırdıkları.
Selam olsun dayanışma içinde olanlara, selam olsun hayatın iyisini de kötüsünü de kardeşçe paylaşanlara; selam olsun iyilikten, güzellikten, doğruluktan ayrılmayanlara…
Prof. Dr. Hilmi Uysal’a ve Deniz Zeyrek’e gönül dolusu selam, sevgi…
Gününüz aydın olsun…
24 Haziran 2025, Alper Akçam