Yıl 1959 olmalı… Din bezirgânlığı ile el ele vererek emperyalizmin Cumhuriyet Türkiyesini Orta Çağ ve Orta Doğu bataklığına sürükleme planına gönüllü olarak katılan “liberal” aydınlarımızın kültür ortamımızdan adlarını silebilmek için “Kemalist Devlet” destekli sayıp karalamaya çalıştıkları Köy Enstitülü edebiyatçılardan Fakir Baykurt, “Yılanların Öcü” romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandıktan sonra hakkında soruşturmalar açılmış ömür boyu sürecek bir mücadelenin de içine girmişti. Efkâr Tepesi’ni yazdığı Şavşat’tan dönerken Gazi Eğitim’den arkadaşı Cılavuzlu Dursun Akçam ve eşi Perihan’ın Ardahan’daki evlerine konuk olmuş, birlikte bir anı fotoğrafı çektirmişler… Bu ikilinin yaşam çizgisi, önce Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu, daha sonra Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda yan yana yürüyecek, 12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrası Almanya’da sürecektir.
Çocuklarının adını Işık, Sönmez, Tonguç dizgelemine aktarmış Fakir Baykurt ve Köy Enstitülü arkadaşları Türkiye’de Osmanlı saltanatının çok uzağında bir karanlığa bırakılmış, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan üretici köyle yığınları için büyük uyanışın, hatta isyanın önderleri oldular. Sendikal örgütlenmelerden siyasete, kültür ve edebiyata kadar toplumun tüm kesimlerinde çok önemli ve derin izler bıraktılar.
2000 yılında tıp alanından kültür ve edebiyat alanında çalışmalara yöneldikten sonra çeyrek yüzyıl öncesinin gelişmeleri babam ve Köy Enstitülü arkadaşları ile derinlemesine bir çalışmanın içine girmeme yol açtı ve benim düşün dünyama çok şeyler kazandırdı. 11 Ekim 1999 yılında sonsuzluğa uğurladığımız Fakir Baykurt ve 19 Eylül 2003’te yaşamını yitiren babam Dursun Akçam ile edebiyattaki yerleri ve kitapları üzerine konuşabilme olanağım olmadı. Sonraki yıllarda Mahmut Makal, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Adnan Binyazar, Emin Özdemir ile yaptığım görüşmelerde benim onların edebiyatında bulup çoğaltmaya çalıştığım kimi öğeler konusunda nasıl heyecanlandıklarına tanıklık etmek yaşamımın en önemli anları arasında yer aldı. 2006 yılında yayınlanan Türk Romanında Karnaval ve 2009 yılında yayınlanan Anadolu Rönesansı kitaplarında, her yeni baskıda ve baskı aralarında en çok değişime uğrayan bölüm “Batı Rönesansında Rabelais, Türk Edebiyatında Köy Enstitülü Yazarlar” oldu. 2025 yılı başında köy enstitülü yazarların kitaplarını yayınlayan Literatür Yayınları arasında 5. Baskıyı yapan Anadolu Rönesansı’nın son baskısından sonra faşist Mussolini zindanlarında on yıllarını geçirip dünyanın hemen tüm kültür sorunlarına el atmaya çalışmış ve otuz defter dolusu notlar almış Antonio Gramsci’yi baştan sona irdeledikten sonra da aynı konuya yeniden dönmek zorunluluğu doğdu. Köy Enstitülü edebiyatçılar, Gramsci’nin “Organik Aydın” diye tanımladığı aydınlar olarak da anılmalıdırlar. Gramsci’nin İtalyan edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalarda eksik bulduğu “seküler-ulusal kültür” oluşturma çabasını Anadolu ve Urumeli topraklarında onlar adeta devrimci bir deha ile gerçekleştirmeye çalışmışlardı. Köy Enstitülü yazarlar okunmadan ne Türk edebiyatı hakkında yeterli bir bilgi edinilmiş olur, ne de Cumhuriyet kültür tarihi hakkında…
Dünya edebiyatı ve eğitim alanında yaptıkları araştırmalarla çok önemli kuramsal çalışmalara imza atmış Miheil Bahtin, Octavio Paz, Paulo Freire, Antonio Gremsci adları sanki bize yeniden ve yeniden Köy Enstitüleri ve o büyük özgürleşme ve üretim eyleminden doğmuş yazarlar üzerine yönelme gereğini doğurur.
Yedi yaşında olduğum yıl, Ardahan’da Ruslar’dan kalma taş bir yapı olan evimizin önünde görüp anımsadığım Fakir Baykurt için uzun makaleler kaleme aldım. Burdur’da düzenlenen birçok Fakir Baykurt etkinliğine konuşmacı olarak katıldım.
Bu yıl Ardahan’da yaptığımız 20. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri’nden sonra beni Fakir Baykurt edebiyatı üzerine konuşmaya çağıran Şavşat Dernekler Federasyonu’na teşekkür ederim.
8 Ağustos günü Şavşat’ta güzel insanlarla buluşacağız, umudumuzu, karanlığa karşı direncimizi ve gelecek güzel günlere olan inancımızı tazeleyeceğiz.
Selam olsun Şavşat’a, selam olsun Efkâr Tepesi’ne…
7 Ağustos 2025, Alper Akçam