Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun çok önemli karnavalcı, şenlikçi bir uygulaması olan Karagöz oyunu 18., 19. ve 20. Yüzyıl başlarında olduğu kadar yaygın oynanıyor ve izleniyor olsaydı, ya da Batı’nın en büyük üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalışan, 1978 yılında yayınladığı Şarkiyatçılık kitabı ile emperyalist dünyayı alt üst eden Edward Said bugün de yaşasaydı, işlenecek ne çok malzeme bulacaklar, dünyanın farklı biçimlerde değerlendirdiği bir buluşma daha ne kadar çok gösterinin de araştırmanın da konusu olacaktı. Filistin intifadasına sembolik bir taş atımıyla katılarak namuslu aydın düşüncesini davranışıyla da perçinlemiş, Hıristiyan bir aileden gelen Said’in 2003 yılanda ölümünden sonra Batı’nın Napolyon çağından beri uyguladığı Şarkiyatçı politikalar büyük ve kanlı felaketlere ulaşmış, Siyasal İslam’in politika sahnesinde kullanılması ve bir yandan da gizlice kurdurulup beslenilen bazı örgütüler eliyle kardeş kavgaları körüklenmiş, İslam dünyası laiklik, milliyetçilik, sosyalizm, barış gibi insani uygulamaların dışına sürüklenmiştir.
Evet, “Al Gözüm, Seyreyle!” Bütün dünyanın gözü önünde ne büyük trajikomik bir oyun oynanıyor! Bir soytarılıkla örtülmeye çalışılan bir buluşmanın arkasında, milyonlarca mazlum insanın onlarca yıldır bombalamalar, yıkılan binalar altında, çocuk yaşlı demeden öldürülmesinin, kardeş kavgaları içinde tutulmasının, bütün dünyayı alt üst eden sığınmacı akınlarının arkasındaki en temel neden ve insanlığın belki de görüp göreceği en büyük dram nasıl da aydınlanıyor!
ABD emperyalizminin bir zamanlar başına milyonlarca dolarlı ödül koyduğu, bir “Terörist” sayılan Şara, Beyaz Saray’da, ABD Başkanı Trump tarafından karşılanıyor ve bu ikili karılarının sayılarına varana kadar birbirleriyle şakalaşarak çok samimi bir görüntü veriyorlar. Şara, Trump’tan önce de emperyalizmin eli kanlı terör örgütü ve sinsi planlarının uygulayıcısı CİA adlı örgütün eski başkanı ile birlikte ABD televizyonlarında gülümseyerek pozlar vermiş ve hakkında bir sürü övgü dizilmişti.
Evet, Şara, emperyalizmin İsrail katil gücü ile darmaduman ettiği, soykırım uyguladığı Orta Doğu’da bir zamanlar İsrail’e karşı savaşan tek devlet olan Suriye’nin dolaylı yoldan emperyalizm tarafından işbaşına getirildiği belli olan yeni cumhurbaşkanıdır. Kara sakalının altına taktığı kravat ile Batılı başkentlerin ve liderlerin överek göklere çıkardığı, yanına gittiği, karşılama törenleri düzenlediği bu yeni Suriye lideri, İsrail karşısında artık gıkını bile çıkarmamaktadır. İsrail, yüzbinlerce insanın karnıyla canıyla savunmaya çalıştığı, Türkiye’den giden 68 kuşağı devrimci gençlerin de can verdikleri Golan tepeleri de dahil olmak üzere Suriye’nin birçok bölgesini işgal etmiştir.
Beyaz Saray’daki bu ikili arasında yapılan görüşmede anlaşmaya varılan maddelerden biri de İsrail’in destekçisi, Orta Doğu ve Yakın Asya halklarının bir numaralı düşmanı ABD’nin Suriye’de bir askeri üs kurmasıdır. Emperyalist politikalar, ABD’nin hiç itirazsız egemen olacağı bu coğrafyanın geleceğini garantiye alabilmek için Türkiye- İsrail ve bölgesel Kürt yönetimleri arasında bir sacayağı oluşturmaya, daha büyük bir yakınlaşma sağlamaya çalışmaktadır. Bir yandan da bir zamanlar Şara’nın başında olduğu gibi bir sembolik “Hasım” gösterilerek farklı şeyler kurgulanmakta, “İŞİD’e karşı” bir kavga körüklenmektedir.
Çok uzak olmayan bir gelecekte İŞİD yöneticilerinin de Beyaz Saray’da ağırlandıklarını görürsek hiç şaşırmayacağız. Belki de zamanla onun yerini başka bir kafa kesen, pazarlarda zincirlenmiş kadınlar satan bir örgüt sahneye sürülecektir.
11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye kadar uzanabilmiş, İslam dünyasını onlarca yıldır yüzlerce yıl geriye götürmüş kanlı kurguların arkasında kimin olduğunu araştırmaya, bir inanç biçimi olarak doğrudan İslam dinini suçlayamaya kakanların zavallılığı konusunda kuşku duymaya hiç gerek yoktur. “1980'lerin başlarında, Washington'da gerçekleşen Muhafazakâr Siyasal Eylem Konferansı’nın 'Sovyet İmparatorluğu'nu Geri Püskürtmek' konulu bir oturumuna katılmıştım. O günkü konuşmacılardan biri olan Jack Wheeler adında bir tür maceracı-ideolog, mücahitler denilen Afgan özgürlük savaşçılarının yanından yeni dönmüş olduğundan bahsedip duruyordu. 'Bir İslami dirilişi başlatmak için' Sovyetler Birliği'ne gizlice Kuran nüshalarının sokularak (Sovyetler’in) 'bin yerinden kesilerek öldürülmesini önerince ayakta alkış aldığını anımsıyorum.” (Joan DIDION, "Sabit Fikirler ya da Tarihin Dönüm Noktası" başlıklı yazı, Varlık, Nisan 2003)
ABD’nin resmi güçleri bu tür açıklamalar konusunda yasaklayıcı önlemler almışlar, Türkiye’deki kimi cemaat ve tarikatları, kimi yayın organlarını el altından besleyen NED benzeri örgüt çalışmaları ile ilgili bildirimlerin önüne büyük engeller koymuştur.
“Evet, “Al Gözüm, Seyreyle!” Ağlasak mı, gülsek mi, bilemesek de ciğerlerimiz yanıp kavruluyor bu çirkin oyunlara ve Türkiye’ye uzanan, aramızdan birilerinin de kendi çıkarları ve siyasal hırsları nedeniyle katıldığı Orta Doğu ve Orta Çağ’a sürüklenme çabalarına karşı yüreğimiz kanıyor.
İzlediğim bir haber programında, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, mecliste süren barış süreci toplantılarının birini “Ya emperyalizm kazacak ya barış!” diyerek bitirdi. Göğsüme bir hançer saplandı sanki. Keşke insanlar konuştukları gibi davranabilseler, keşke dilimiz bu kadar demagojiye ve yalana bulanmış olmasa…
“Al gözüm, Seyreyle!” Kulakların çınlasın sevgili Karagöz! Bizim aydın geçinenlerimizin değerini yeterince bilemediği, Batılı araştırmacılar Merry’nin Rabelais, Boccaccio, Petrona, Marfario, Arlequin karması gördüğü, Herman Reich’ın Almanların Kasperl oyunundan, Aristophanes’in komedyalarının kaba sahnelerinden, Arlecchino, Pulcinella, Scappino ve Turlupin’den, Macarların Paprika-Jancsi’sinden üstün bulduğu commedia dell’arte düzeyine yaklaştığını, aşağı da pek düşmediğini söylediği güzel geleneğimiz…
Kulakların çınlasın namuslu bilim insanı Edward Said!
Onlarca yıldır sizlerle içli dışlı bir kültürün parçası olmaktan, sizden aldıklarımla “Türk Romanında Karnaval”dan “Anadolu Rönesansı”na, “Amin Maalouf’tan Günümüze / Edward Said’e Selam İle…”den “Aynanın İçi Aynanın Dışına Karşı”ya varan kitaplar yayınlamaktan, araya öyküler, romanlar katmaktan büyük onur duyuyorum.
Cumhuriyet’in ekmeğini yemiş, görece özgürlüğünden yararlanmış bir aydın, bir Anadolu çocuğu olarak üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum.
Bugün Ankara’da, ABİS Yayınevi bürosunda yeni çıkan Kapılarda romanı ve diğer kitapların söyleşi ve imzası için buluşuyoruz.
Gününüz aydın olsun değerli dostlar…
14 Kasım 2025, Alper Akçam