27 Aralık 1919 günü, 20. Yüzyıla damgasını vuracak ve tüm dünyada büyük yankılar uyandıracak, bir milletin kaderini derinden etkileyecek, mazlum dünya halkları için de bir kıvılcım gibi olacak bir tarihtir. O gün, Dikmen sırtlarından Ankara’ya gelen, atlı seymenler ve Ankara halkı tarafından karşılanan Mustafa Kemal Paşa, yerleştiği Ziraat Mektebi’nde Kurtuluş Savaşı ve Kuvayımilliye güçlerinin karargâhını oluşturacaktır. Çok çetin günlerdir o günler. Padişah Vahdettin’den, Dâhiliye Vekili Ali Kemal’e, Damat Ferit’e, Devlet Şurası Üyesi din adamı, İngiliz ajanı Binbaşı Rahip Frew’e cüppe giydirip, sarıkla, takma sakalla Anadolu’yu gezdirecek, halkı Kuvayımilliye güçlerine karşı ayaklanmaya çağıracak Sait Molla’ya, payitaht ve hilafet yetkilileri, kurdurdukları İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne üye olmuşlardır. Ankara’da yakılan bu kurtuluş ateşini bir avuç suda boğmak istemektedirler. Ankara’nın merkezine, Ulus çevresine kadar ulaşmış din adamı kılığındaki karanlık güçler Samanpazarı’ndan Anafartalar’a bildiriler dağıtmakta, halkı Mustafa Kemal Paşa ve karargâhına karşı kışkırtmaya çalışmaktadır. Henüz düzenli bir ordu bile kurulmamıştır. Payitaht ve Hilafet yanlıları, Kurtuluş Savaşı karşıtları gece karanlığında atlı bir müfreze olarak Ziraat Mektebi’ne kadar gelecek, telgraf tellerini kestikten sonra karargâha saldırıya geçeceklerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın da elde tabanca ışıkları söndürüp karanlıkta çatışmaya koşacağı o gecenin tanıkları arasında Halide Edip ve eşi Adnan da vardır. Attilâ İlhan’ın dönem romanlarında ayrıntılarıyla ortaya konan o günleri, “Aynanın İçi Aynanın Dışına Karşı” ve “Romanlarımızda Kurtuluş Savaşı Ve Kadınlarımız” kitaplarında eleştirel bir gözle yeniden değerlendirmeye çalıştım.
Ziraat Mektebi’nden sonra İstasyon’daki Direksiyon binasına geçecek karargâhın işgal altındaki ülkenin düşmandan temizlenmesi ve bağımsız, onurlu bir yeni devlet yapısına kavuşabilmesi için taşıdığı o inancı ve mücadele azmini en iyi anlayabilecek olanlar, genç kuşaklarımız, özellikle de genç Harbiyelilerimiz ve üniversiteli öğrencilerimiz olacaktır.
26 Aralık Cuma günü, Etimesgut Belediyesi ile Cumhuriyet Gazetesi’nin, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 106. Yılı onuruna ortak olarak 100. Yıl Kültür Merkezi’nde düzenledikleri Kitap Ve Sanat Şenliği’ne konuşmacı olarak katılacağım. Konuşma başlığım: “Ankara’da Öğrenci Olmak”. 17 yaşında, Tıbbiye 2. Sınıf öğrencisi olarak Kızılay’da üzerinde “ABD Emperyalizmine Karşı İşçi Köylü Gençlik Asker El Ele” yazan bir afişi yapıştırırken yakalanıp falakalardan geçirilip tutuklanan ve yaşı nedeniyle Ulucanlar Cezaevi’nde Sübyan Koğuşu’na atılmaya çalışan bir gencin izinden bugünkü gençliğimize uzanan bir bakış açısıyla tarihi süreci ve genç yüreklerde yaşayan duygusal zinciri görünür kılmaya çalışacağım.
Ankara’da 2025 yılı 1 Mayıs’ında dökülen coşkulu gözyaşlarından bu ülkenin ve belki de dünyanın en farklı gösterisine, devrimci ve güçlü bir ironiyle bir gençlik isyanına dönüşmüş, 1968 kuşağının Devrim Stadyumu adını verdiği o alanda yapılan ODTÜ mezuniyet günü törenlerine, adalet mitinglerinde polis copuna ve biber gazına karşı Pikaçu gösterilerine, bu ülkenin gençleri, ele geçirilemeyecek ve emperyalizme boyun eğmeyecek bir “Yerli Ve Milli” cevherdir.
Bileğinin ve yüreğinin hakkıyla Atatürk soyadını alacak Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geldiği o güne selam olsun.
Devrimci gençliğimize, öğrencilerimize selam olsun.
Gününüz aydın olsun.
25 Aralık 2025, Alper Akçam